~Evângeline~
Michael ile eve dönerken hiç konuşmadık. Sam'in söyledikleri, yaptığım çıkış, Michael'ın söyledikleri kafamda dört dönüyordu. Eve gelip Michael kapıyı açtığında Brad, Theo, Andrea ve Elsa da bizimle içeri girdi. Hepimiz bir köşeye çöküp sessiz kaldık. Sessizliği Theo bozdu.
"Yalnız ne olaylı geceydi ya. Sizin yüzünüzden güzelim yemekten oldum." Ağlamaklı bir suratla Elsa'ya döndü. "Açım ben."
Elsa onun bu çocuksu tavırlarına gülümseyip yanaklarını sıktı. "Ortalık yatışsın hepimiz için yemek getiririz." Theo başıyla onayladı ve tekrar sessizliğe büründük.
Sessizlikte dikkatimi çeken şeylerden biri Brad'in bakışlarının sürekli Andrea'nın üzerinde olmasıydı. Onu tanıdığım kısa zamanda çok mesafeli biri olduğunu fark etmiştim. Belki de tanımadığı insanlara karşı öyleydi. Ama yemek masasına gittiğimizde ve şimdi gözleri hep Andrea'nın üzerindeydi. Bence ondan hoşlanıyordu.
Michael sessizliği bozdu. "İki gün sonra şehirden buraya güvenle getirmemiz gereken biri var. Elsa ve Andrea umarım her şey yolunda gider ve dövüş yeteneklerinizi test etmek zorunda kalmayız."
Dehşetle Michael'a döndüm ve şaka yaptığını umdum ama ciddiydi. Elsa ve Theo'nun getirdiği yiyecekleri yedikten sonra herkes evine dağıldı. Bende aklıma takılan şeyler için Michael ile konuşacak fırsatı buldum. Koltukta yüzünü görebileceğim şekilde dönü oturdum.
"Michael!" Dalgın bakışları bana döndü. "Efendim Kızıl."
"Şu iki gün sonraki görev gerçekten çok mu tehlikeli?" Endişeli bakışlarımı yakaladığından gülmeye çalıştı ama başarısız oldu. "Ne evet ne de hayır. Bu tür görevlerde genelde sayıca üstün oluruz, bu da bize avantaj sağlardı. Ayrıca ekibimdeki herkesin daha önceden bu tarz savaşlarda deneyimleri vardı. Kabullenmek istemesem de Coraline'in kalkanının da yardımı çok işimize yarıyordu. Şuan sayıca çok azız, Elsa ve Andrea'nın da çok deneyimi olduğu söylenemez."
Derince iç çekip başını koltuğa yaslayıp gözlerini kapattı. "Bunları seni daha fazla endişelendirmek için söylemiyorum ama yalan söylemenin de bir anlamı yok bence. İçinde olduğumuz durum bu."
Yanaklarını okşayıp bakışlarının bana dönmesini sağladım. "Bende sizinle geleceğim. İtiraz kabul etmiyorum. Sen orada tehlikedeyken burada öylece oturup dönmeni bekleyemem."
İtiraz etmek istedi ama elimle ağzını kapadım. O da elimin altında gülerek kalbimi tekletti. Elimi yavaşça dudaklarından çekip yanaklarıma götürüp kızardıklarını saklamak istedim. Az önce dudaklarına değen avuç içimin şuan yanaklarıma değiyor olduğunu fark edince daha da kızardım. Michael ise bu halime daha çok gülüp beni kollarına aldı. "Endişelenme daha seni başına açtığın bir çok yeni beladan kurtaracağım."
2 gün sonra
Elsa, Theo, Brad, Andrea, Michael ve ben hazırlıklarımızı tamamlayıp ormanın sınırında buluştuk. Bu sefer koca bir arabayla değil motorlar ile şehire inecektik. Kaçmamız gereken bir durumda izimizi kaybettirmenin daha kolay olacağını düşündüğümüzden tercih etmiştik. Son iki günümü diğerleriyle birlikte kamptan iyice uzaklaşıp güçlerimin kontrolü ve ihtiyacım olursa diye dövüş alıştırması yaparak geçirdim. Dövüşmeyi biliyordum gerçi. Babam hala hayattayken kendimi koruyabilmem için beni savunma sanatları kursuna göndermişti. Tabi birlikte gittiğimiz avlarda bana çok şey öğretti.
Güçlerimi kontrol etme konusunda daha iyi olsam da hala tam kontrol sağlayamıyordum. Ve şu sesi başıma darbe aldığımdan beridir tekrar duymamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçurum
FantasyYaşananlar bir sis bulutu gibi çökmüştü kızın omuzlarına. Nefes almasını güçleştiriyordu. Karşısında ona bakan adamın gözlerindeki çaresizliği gördükçe daha da nefes alamaz oluyordu. Sanki tüm evren onların bir arada olmalarına karşıydı. Ne kadar de...