🔙15. BÖLÜM🔙 2

695 75 73
                                    

✴Ruhların Günlüğe Yazgısı/ Kutsal Kalkan Mührü ve Saklı Mucize✴

"Kutsal emanetin yolcuları. Kutsallığı çalınmış bu diyarın zoraki misafirleriyle tanışma vaktiniz gelmiştir. Onların kutsallığı artık sizin sevgi dolu özlerinize emanettir. Benim görevim şu anda tamamlanmıştır." dedikten sonra zihnin ses ve çevremizde hissedilen güçlü varlığı bir anda ortadan kaybolmuştu.

Onun sözlerinin ardından merak içinde baktığımız o minik kapılar bir bir açılmaya başladı. Ve bizi karşılayan manzara karşısında hem hayranlık hem de acı bizi selamlıyordu.

Karşımızda duran şeyler minik, kanatlı, oldukça saydam şeylerdi. Bunlar kaybolmuş olan canlıların özlerinden ayrılarak hapsedilen ruhlarıydı. Karşımızda küçük saydam ve uçmak için çırpınıp duran hareler halinde rengarenk kanatlı olan ruhlar şeffaf çirkin zincirlerle evleri sandığımız bu zindanlara kapatılmışlardı. Kendilerini kurtarmak için gelen kahramanlarını zincirlerini umursamadan gülümseyerek selamlıyorlardı. Zincirlerin altında ezilen kanatlarını ve acılarını umursamadan heyecan içinde çırpınıp duruyorlardı. Karşımızda duran güzelliğini tarif edemediğimiz bu hayatın cevherleri, yaratılış ve yaratıcının kusursuz güzelliğini sanki gözlerinizle görün dermişçesine bize haykırıyordu. Çığlıklar atmaya çalışan bu şeylerin sadece ruhları değil sesleri de tutsak alınmıştı. Çünkü açılan her bir kapının ardında gördüğümüz şeylerin varlıklarını hissedemiyor, seslerini duyamıyorduk. Bu şeyler milyonlarca farklı türe ait ruhlardı. Çünkü her kanatlı ruhun kendine ait bir siması vardı. Şeffaflığından çok net görülemese de az da olsa kimlikleri seçilebiliyordu. Edna'ya geldiğimden bu yana tanıdığım her türden canlıdan bir kısmı burada esir edilmişti. Daha bilmediğim milyonlarca türden canlı burada kurtarılmayı bekliyordu.

Gördüğümüz manzara ne kadar üzücü olsa da vakit üzülmek değil özgürlük vaktiydi. Yaşlı Elza bu nedenle kısa sürede toparlanmış ve ritüeline odaklanmıştı. Çantasından çıkardığı bilmediğim bir sürü malzeme ile şifacı diye bilinen Edna'daki adı Skt-Rley olan bir simyayı hazırlıyordu. Bu simyanın düzeltemeyeceği hiçbir hastalık, yara ya da özür yoktu. Kusursuz şifa simyasıyla bu ruhları özleriyle kavuşturacak olan da buydu. Birkaç dakikayı bulan hazırlığını tılsımlı sözlerini fısıldayarak tamamlamıştı. Şimdi karşımızda küçük bir şişenin içinde pembe renkli yarı akışkan bir sıvı duruyordu.

Şişe ve içindeki sıvının küçüklüğü karşısında Yaşlı Elza hariç hepimiz şaşkınlık içinde kalmıştık. Bu denli büyük bir mağara ve içindeki milyarlarca canlı için bu kadarcık şifa yetecek miydi? Kafamız karışmış bir şekilde birbirimize bakarken Yaşlı kadın gülümseye başladı ve

"Şifacının simyası henüz tamamlanmadı. Son aşaması çoklama ve dokuma olacak." demiş ardından da mağaranın girişine kadar geri çekilmemizi istemişti. Mağara girişine çekilmiş onun yaptığı son aşamayı izliyorduk.

Yaşlı kadın elindeki şişeyi mağaranın hemen girişinde yere koymuş ve ritüelini başlatmıştı. Ritüelin çoklama ve dokuma kısmı dediğine göre eş zamanlı olacaktı. Şifacı hem çoklanacak hem de tüm mağarayı içindeki şifasıyla dokuyacaktı. Ritüelini tamamlayan sözleriyle birlikte yerde duran şişenin içindeki sıvı kendiliğinden yükselmeye başlamış ve havada garip hareketlerle çarpışarak kendini çoğaltmaya başlamıştı. Gözlerimizin önünde girdiği reaksiyonla çoğalmaya devam eden sıvı mağaranın içine doğru yayılmaya başlamıştı. Sıvı sanki bir kazağı örüyormuş gibi mağara ve içindeki her şeyi dokumaya başlamıştı. Şimdi karşımızda şifacı denen sıvıyla dokunan örgüyü anımsatan muhteşem bir görsel şölen duruyordu. Yaşlı Elza da dahil hepimiz olanların muhteşemliğine kendimizi kaptırmıştık. Görsel şölen görevini tamamladığındaysa Ynowkle'nin bahsettiği güzellik tüm ışıltısıyla kendini bize sunuyordu.

Mağaradaki tüm dikit ve sarkıtlar kırılarak yerlerinden ayrılmaya ve çoğunu tanımadığım binlerce çeşit canlıyı dokumaya başlamıştı. Karşımızda bedenleri dokunan canlıların ruhları ışıksal bir şölenle bedenlerine mühürleniyordu. Dokunması biten ve lanetten kurtulanlarsa reveransları eşliğinde kendi gerçekliği ve zamanına geri dönüyordu. Bu işlem belki de saatlerce devam etmişti. Ama biz bir saniyesini dahi kaçırmak istemiyorduk. Mağaranın içi bir süre sonra tamamen boşalmıştı. Tam bittiğini düşündüğümüz bir anda küçük bir kırılma sesi daha duyulmuştu. Diğerlerinden daha güçlü bir ışık eşliğinde son dokuma gözlerimizin önünde başlamıştı. Bu dokuma diğerlerinden daha farklıydı. Sanki güçlü bir simyacının bedenini dokuyordu. Çünkü her santimi dokunan bu canlı çevresine kusursuz simyasının varlığını hissettiriyor, muhteşem kimliğinin kokusuyla da hepimizi büyülüyordu. Esbula'nın dediğine göre bu hissettiklerimiz dokunan canlının muhteşemliği değildi. Bu kutsal kalkanın saklı mührüydü ve bana teslim edilmek üzere güçlü ve sadık bir ruha emanet edilmişti.

Dokuması diğerlerinden daha uzun süren bu canlı dokundukça karşımızda bir insan vücut giyinmeye başlamıştı. Dokunan canlı son halindeki varlığıyla resmediliyordu. Yani kaybolurken kaç yaşındaysa o yaşta üzerine ne giymişse o giysilerle. Beden ve eş zamanlı giysi dokumaları attığı her ilmekte birlikte ruhumun derinliklerinde birer yara açmaya başlamıştı. Çünkü dokunan bu kişi adını dahi telaffuz etmeye korktuğum biriydi. Karşımda olan hem o olsun istiyordum hem de onunla karşılarsam ne yaparım ona ne söylerim diye korkuyordum. Ama gerçekler duygu karmaşamızdan habersiz bize merhaba demesini iyi biliyordu. Dokuması biten canlı gözlerimizin önünde tamamlanmış ve bize gülümsemeye başlamıştı.

Üzerinde yakası güpürden küçük çiçeklerle örülü uzun beyaz bir elbisesi vardı. Saçlarının ilmekleri hep olduğu gibi ışıldıyordu. Gözleri büyük bir sevgiyle parlıyor bize doğru koşmamak için kendini zor tutuyordu. Yaşlı Elza ve bense büyük bir çaresizlikle onun gözlerine bakıyorduk.

Karşımızdaki canlı bizde oluşturduğu etkiye aldırmadan mağarayı seri adımlarla geçerek yanımıza ulaşmıştı. Şimdi tam da önümüzde duruyor gözlerimizin içine bakıyordu. Gözlerinin içindeki mavinin içindeki yeşil renkleri barındıran hareler tüm ışıltısıyla yüreklerimizi titretirken avuçlarının içindeyse en son kasıklarına gizlediği o tohuma benzer şeyler duruyordu. Ve onları bana doğru uzatıyordu. Ardından da,

"Çok üzgünüm kızım. Böyle olsun istemezdim. " diyen annem bir bana bir de yaşlı Elza'ya bakıyordu.

"Seni kısa bir süre, seni ise bir ömür boyu terk ettiğim için üzgünüm kızım. Ama buna mecburdum. Bu tohumların kutsal kalkanın tamamlanması için saklanması gerekiyordu. Ve artık kaçacak yerim kalmamıştı. Onları henüz tanışmadığın büyük büyük baban Frank'ten saklamam ve sana teslim etmem gerekiyordu. Frank ise onları benden almak ve kaderimizi değiştirmek istiyordu ve bu kaderde sen yoktun."

~~~~~~~~~

Kitabıma soru, görüş, yorum ve oylarınızla destek vermeyi unutmayın. Unutmayın ki her kitap büyük bir emek ve hayal gücünün eseridir.

Edna Günlükleri 'nin 1. kitabını tüm kitapçılardan temin edebilirsiniz.

Sevgilerimle,

Aygül Mudurlu

~~~~~~~~~

TELİF BELGELERİ - SAHİPLEN.COM üzerinden alınmıştır.

EDNA GÜNLÜKLERİ 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin