✴ Gargalyal Mabedi / Ormanın Özü Obka ✴
Bilincim yerine geldiğinde köstebeğin midesinde uyanmayı beklerken kendimi bir mabedin içinde bulduğumda hayretler içinde kaldım. Gördüklerimden anladığım kadarıyla köstebeğin bizi yutması tam bir yanılsamaydı. Asıl giriş yaptığımız yer mide değil mabedin içiydi. Kafamda dönen yüzlerce soruyu bir kenara bırakıp yerden doğrulduğumdaysa az ilerimde yerden kalkan ikiliyi görünce rahat bir nefes aldım. Bu saçmalığın ortasında en azından hiçbirimiz zarar görmemiştik. Bir araya geldikten hemen sonra şaşkın bakışlarla dolaşmaya başladığımız mabet ise beklentilerimizin aksine gereğinden fazla gösterişli duruyordu. Tüm duvarlar, oturulacak yerler ve içerideki tüm eşyalar sanki altına benzer değerli bir madenden yapılmış gibiydi. İçerisinde dolaşmaya devam ettikçe buranın kahrolası bir labirentten ibaret olduğunu fark etmemizse çok sürmedi.
Yürüyüşümüz ayaklarımızın altı su toplayana kadar devam ettiği halde gargalyal bilgelerine bir türlü ulaşamıyorduk. Sonunda yorgun düşmüş bir halde kendimizi labirentin köşelerine rastgele attık. Hepimizin yüzü ter içinde kalmış, mabedin basık havası nedeniyle de iyice kızarmıştı. Giderek azalan hava da nefes alışımızı neredeyse imkânsız hale getiriyordu. Tükenmişlik hissine kapılıp burada öleceğimizi düşündüğümüz andaysa yüksek tınılı bir ses ile olduğumuz yerde zıplayarak kendimize geldik.
" Kendini bilmez bu üç kişi de kim! Bizi rahatsız etmeye nasıl cüret edersiniz?! "
Duyduğumuz ses sanki toprağın binlerce metre altından geliyordu ve konuşan her kimse kesinlikle çok öfkeliydi. Kısa süren bir bekleyişin ardından ayaklarımızın altı bir anda sarsılmaya başladı. Bulunduğumuz dar ve boğucu labirent genişliyor, tavansa giderek yükseliyordu. Gözlerimizin önünde tüm zemin ve duvarlar hareket ediyor, yoğuşup esniyor ve kendi kendini sündürüp genişletiyordu. Saniyeler süren bu işlemin ardından içinde bulunduğumuz yer tam anlamıyla görkemli bir saraya dönüştü. Sarayın gözle görülebilen her yeri tıka basa kitap, yazma ve parşömenlerle doluydu. Eğer yanılmıyorsam içerideki eserler binlerce belki de yüzbinlerce yıllıktı. Yüzlerce çeşit ağacın kokusu ile çevrilmiş bu yer çok geçmeden bizi kendine hayran bıraktı.
" Tanrım burası harika! "
Gördüklerim ve kokunun etkisiyle söylediğim bu sözün ardından bir anda yeni bir hareketlilik olmaya başladı. Şimdi sarayın tam ortası az önceki gibi yoğuşup esniyor ve zeminden yukarıya doğru sanki bambaşka bir şey çıkıyordu. Saniyeler süren bu işlemin ardından gözlerimizin önünde büyük bir toprak kütlesi belirerek hızla bina şekline dönüşmeye başladı.
Bu kütle üç katlı bir bina haline gelmiş, duvarlarındaysa yarım metrelik genişlik ve uzunlukta çekmeceler belirmeye başlamıştı. Bu çekmecelerin sayısı tüm hesapların aksine yüzlerce belki de binlerce gözüküyordu. Binanın yüksekliğini düşünüp kafamda hesaplamalar yaptığımdaysa karşımızda duranın büyük bir yanılsama olduğu açıkça belli oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EDNA GÜNLÜKLERİ 2
FantasyZamanın çok ötesinde kaderin taşları ile tutsak kılınan efsanevi bir geçmiş anlatılır Edna dilinde. Bu geçmiş öngörülemezliğin küllerinde geleceğin mezarlığına dönmüştü. Tahmin edilemez gerçekliğe kırılan her bir kutsal yazıt ise zamanın kıvrımları...