18

1K 102 85
                                    




14.12.2022





|||



Jeon Jennie,


''Seni yorduğum ve hep bu zamana kadar gösterdiğim davranışlar için özür dilerim, güzelim,'' dedi Taehyung. Yine bana yaklaşmıştı ve ben, yine geriye doğru adım atmamıştım. Taehyung, aynı benim gibi titreyen ellerini yüzüme çıkardı ve hangi ara ıslandığını bilmediğim yanaklarımı sildi. ''Ama bundan sonra böyle olmayacak. Çünkü artık senin kalbimde olan çokça yerinden ve sana hissettiğim hatrı sayılır büyüklükteki duygularımdan eminim...''

Taehyung'un ağzından çıkan sözlerle ciddi anlamda afallayıp, refleksle iki adım geriye gittim. Balkona çıktığımızdan dolayı esen rüzgarı yüzümüze yüzümüze yiyor, hem onun hem de benim saçlarımın uçuşmasına neden oluyordu. Bu tesadüfen oluşan ortam, ikimizin arasındaki romantik seviyesini en yukarıya çekmişti.

Taehyung'un, o galaksinin tüm ışıklarını aldığından dolayı parlayan gözlerine bakıp da ağzından çıkanları dikkatle dinleyebilmek çok zordu. Gözleri o kadar parlıyordu ki, kendi yansımamı pekala görebiliyordum. Eskiden bana bakan gözleri, dünyanın en soğuk ve duygusuz hissine aitken; şimdi böylesine duygulu ve parlak olması, benim de harelerimin ıslanmasına neden oluyordu.

Biz ikimiz, her ne kadar duvara toslayıp, umutlarımız yerle bir olduğu zamanlar olsa da, çok yol kat etmiştik, birlikte.

Gözlerimin dolmasını engelleyemezken, başımı öne eğip saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Gerçekten nedenini çok iyi bildiğim bir sebepten ötürü aşırı duygusallaşmıştım ve şimdi Taehyung, biraz daha konuşmaya devam ederse şayet kollarının arasına girip hıçkıra hıçkıra ağlayabilirdim.

''Jennie...'' diye fısıldarken Taehyung, bana bir adım daha attı. Bana yaklaşmasıyla kendimi yeniden geriye çekmiş ve onun o endişeli yüzüne bakmıştım. ''Bir şey demeyecek misin? Ben... ben sana birtakım şeyleri anlatmaya çalışıyorum-''

''Ne dememi bekliyorsun pardon?!'' dedim. Sesimin seviyesini ayarlayamadığım için biraz yüksek çıkmıştı ki, Taehyung, buna oldukça şaşırmıştı. ''Hayatımın belki de en heyecanlı gününde yanımda değildin, üstüne üstlük kendi aptal nedenlerimden dolayı benimle çalışan herkesi yarı yolda bıraktım, çıkamadım sahneye. Şimdi de kalkmış bana duygu yüklü bir konuşma mı yapıyorsun? Sırası mı cidden?!''

''Hatamı kabul ediyorum elbette!'' diye yükseldi Taehyung da. Kendinde bağırma ya da yükselme hakkını nereden görmüştü emin değildim ama şu an düşünecek durumda da değildim. Cidden, evimin balkonunda, salondaki kişilerin konuşup kahkahalar atmasının ve yukarı kat komşumuz Bay Chul'un sesi en yüksek seviyede izlediği televizyon arasında bu yüzleşmeyi yapmak, yeterince sinirlerimi bozuyordu. ''Bak, Jennie, ben Roseanne'nin yanına giderken bile aklımda sen vardın. Hemen oradaki işimi halledip, senin yanına geleyim diye düşünmüştüm. Yemin ediyorum seni bırakmak istemedim ben-''

Bazı şeyler, kelimelerle anlatılınca çok daha kolay geliyordu aslında insana. Bir insanın gözlerinin içine bakıp seni seviyorum dediğini zaman, o sevginizi gerçekten göstermeniz gerekiyordu; yoksa sadece lafta kalırdınız. Ya da seni bırakmak istemedim, deyip gerçekten bıraktıysanız, bu sözünüzün hiçbir geçerliliği kalmazdı. İşlerin böyle yürüdüğünü dokuz - on yaşlarında, annemin, baban doğum gününe elbette gelecek, insan kızının doğum gününü kaçırır mı hiç, diye tüm gece beni teselli etmesinin yanında babamın gelmemesiyle zaten öğrenmiştim. O saatten sonra ne babamı beklemiştim ne de annenim herhangi bir lafına inanmıştım ben.

feel meHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin