☆13

89 6 0
                                    

Jennie

Sokakta öylece yürüyordum, adımlarım yavaş gözlerim donuk. Gecenin bir körü yol boyu kendimi çözüm için belli bir yörüngeye bırakmıştım.
Etrafımda hiç insan yoktu, ama ileriden bir karaltı görene kadar.

Dengesiz yürüyen ayakları, tek eliyle duvara tutunması ve dağılmış saçları. Yüzü gözükmüyordu, biraz yaklaşınca yüzünün kandan belli olmadığını farkettim. Şoka girmiştim, kan akan eliyle duvara tutunmaya çalışıyor ve yürüdüğü heryeri kan yapıyordu, açık renkli bir kan..

Alnı tamamen kıpkırmızıydı, yüzü resmen kanın içinde kaybolmuştu ve dayanmak için zorlanıyor gibi gözüküyordu.

Biraz daha yaklaşınca yüzünü tanıma fırsatım olmuştu, ama keşke olmasaydı. O kişinin Lisa olup olmadığını birdaha kontrol etmek için gözlerimi açıp kapadım ve yüzü hala aynıydı. Düşüncesizce elimdeki kahveyi yere atarak ona doğru koştum, onu tuttum. Benden destek alınca sanki huzura ermiş gibi yere yığılmıştı. Ben ise ne yapacağımı, ne diyeceğimi zerre bilmiyordum.
"Ne oldu sana? Kim yaptı!?"
Yere çömelip onun kafasını kucağıma yatırdım, hala ayıktı ama çok yorgun bakıyordu, sanki her an gözlerini kapayacakmış gibi.

Giydiğim kısa elbisemin uçları ve açıkta kalan bacaklarım kan olmuştu, bense ellerimle onun yüzüne vurarak uyandırmaya çalışıyordum.
"Dayan tamam mı?"

***

Tertemiz yatağın kenarında, başımı koyarak rüya görüyordum. Geceki kıyafetimi hala çıkartmamıştım, gözlerimde ise bir yorgunluk hissettiğimden açmak istemiyordum. Soğuk bir elin yüzüme dokunduğunu hissedince kafamı hafiften kaldırdım ve ölümüne kızarmış gözlerimi açtım.
Lisa bana sanki demek istediği herşeyi iletirmiş gibi bakıyordu. Yüzünde solunum cihazı, başında sargı bezi. Parmağında bir cihaz..
Heryerinde hayatını kurtarması için konulan aletler varken, o tek kelime edemiyordu. Nasıl o hale geldiğini, ya da neden kimin tarafından geldiğini diyemiyordu..

Yavaştan kalktım ve elini tuttum.
"İyisin arkadaşım."
Onun için iyi birşey söylesem bile son kelimem ağzımdan firar ettiği zaman başını benim tersime döndü ve iki damla bıraktı temiz hastane yastığına.
"N-Ne oldu? Kötü birşey mi dedim?.."
Ben sorumun cevabını beklememiştim. Sadece ona bakıyordum, o sırada da sıkıca eline bağlandığımı farketmemiştim. Rahatsız olduğunu düşünerek boğazımı temizledim ve elimi elinin üzerinden çektim.
İçeri Rosé ve Jisoo'nun dalması da benim için ayrı bir sürpriz olmuştu.

Yanıma eğilip ikimizin de iyi olup olmadığımızı soruyorlardı, sadece sakince ve gitmiş sesimle onlara cevap veriyordum.
"Sonunda Lisa'yla konuşma fırsatını bulduk demek Jennie"
"Evet."
Biz konuşurken çekingen bir şekilde kadraja Chua girdi. Kötü gözüküyordu, gözleri oldukça hasta gibiydi. Rosé ise sanki orada başka kişiler yokmuş gibi yine aynı konuyu açmıştı.
"Pranpriya?.."
"Yok Rosé, sanki yer yarıldı içine girdi. Sürekli onu bulmaya yaklaştığım an bir olay olup duruyor."
"Jennie, baksana. Yoksa size engel olan birisi mi var?"
Chua'nın konuşmayı merakla dinlediğini farkettiğimde ona gözlerimi kısarak bir bakış attım, biz bu konuyu açınca Lisa'nın ilgisi buraya çekilmişti bile.
"Kim olacak ki?"
"Park Soo Han ile hala görüşüyor musun?"
"Evet de...yok canım! Olmaz öyle şey. Hayır hayır.."
Lisa'nın kolumu tuttuğunu ve parmağını oynatarak bize birşey söylemek istediğini anlamıştım. Yüzünden cihazı çıkartıp konuşmasını bekledim, yavaş yavaş söyleyeceği cümleyi oluşturuyordu.
"Park Soo Han...beni..bu hale, getirdi.."
Zorla da olsa konuşabilmişti ama dediği şey aklıma mantığıma yatmıyordu. Kızların şaşırdığı çok belliydi, ve onlardan daha çok şaşırmak yerine endişe duyan Chua'nın da..
"Jennie, o adamdan uzak dur demiştim sana. Ya Pranpriya'nın hayatını seçersin, ya da onu diye..Beni dinlemedin. Beni ikinci kez öldürme Jennie.."
"N-ne diyorsun?"
"Pranpriya'yı bilmene imkan yok..O şuan dünyanın kim bilir neresinde ne yapıyor. Bilemezsin! Onunla olan güçlü bağımı daha ben bile bilemezken sen onunla yabancı bile olamazsın.."
İnanmak istemiyordum, kızarık gözlerimden yine damlalar dökülmeye başlamıştı. Lisa'nın gözleri ise, tek tük damlalar döküyordu.
Birden bağırmaya başlayınca yüreğim hoplamıştı.
"Jennie! Ben buradayım, gör artık beni! Sen acaba o kız şuan ne seyahatlerdedir diye düşünürken burnunun dibindeydim. Herşey hatırımda! O gün kahve alırken doğum lekeni gördüğümde hatırladım herşeyi. Sen benim kaybettiğim küçük kız çocuğusun Jennie, ailemi öldüren. Annenin yanında yaşadığım, tavşan oyuncağının bende olduğu kızım ben! O gün yangında tavşanı düşürüp gitmiştin, onu ben aldım. Kanıtını gösterebilirim, ben Lisa'yım. Ben senin aradığın Pranpriya'yım. O adam hatırlamanı istemiyor, sana saldıran oydu. Beni tehdit etti, o gün yarış alanında seni uyarınca da sopayla vurarak bana herşeyi unutturmaya çalıştı. Gör.."

Ortam sessizlikle dolmuştu, Jennie bana sadece ürkek gözlerle bakıyordu ve koluma koyduğu elini korkarak geri çekmişti. Arkadaşları sadece birbirlerine bakıyorlar ve Jennie'nin ne durumda olduğunu yokluyorlardı. Yandaki çekingen kız ise oldukça endişeliydi, olayla bir alakası olmasa da gözleri dolmuştu. Jennie yavaşça kalktı ve kızlar sessizce fırtına öncesi sessizlikte ismini zikrettiler.
Jennie birden kaçıp gidince ne yapacağımı bilemedim. Belki de susmalıydım, artık herşeyi biliyor muydu? Bitmiş miydi aramızdaki bu tatlı meseleler ipliği? Çözülmüş müydü herşey? İçten içe bunu istemediğimi hissettim, sonuçta artık bana farklı davranabilirdi. Kabullenmesi için zamana ihtiyacı vardı.

Susarsam herşeyi çözebilirdim belkide. Benim hatamdı, baştan beri o boşlukta gelip giderken Pranpriya adlı kızı hatırlayıp hayatı alt üstü olmuştu. Şimdi bunca zaman arkadaşı olduğu ve burnunun dibinde bittiği kızın manevi kardeşi olduğunu öğrenmişti. Zordu onun için, benim için de. Şimdi o da gitmişti, bir dahakinde beni öldüreceklerinden emindin artık. Bile bile içimdeki yangını söndürmek için hayatıma son vermiştim, ölecektim. Herşeyi Jennie'ye hatırlattığım için..
Son bir kez seslenmek istedim.
"Jennie! Seni bulmak çok güzeldi. O kız sana baştan beri aşıktı, hala da. Bunları sana söylediğim için öleceğim. Seni rahat bırakacağım, artık beni arama korkusuna kapılmayacaksın."
Gözlerim doluydu, kızlar artık dayanamayıp gitmişti. Geriye bir tek çekingen kız ve ben kalmıştık. Yanıma geldi, ve eğilerek bana birşeyler fısıldadı.
"Ben Chua, sana yardım edeceğim"
Sonra hiçbirşey demeden, çekip gitti. Bende yalnızlığa bırakıldığımı anlayınca gözlerimi kapattım, başımı yana yasladım. Aklımda bir söz çınladı o zaman;
"Ne zaman duygularını belli edersen, o zaman kaybedersin"

Rüyamda ışıkta bir kız görüyordum, siması tanıdıkdı. Adı Lim Jen-na idi. Ve bana şunu soyleyip gitmişti.
"Chua'yla sana yardım edeceğim, yakında orada olacağım Pranpriya"
...

✎ ☆゚⁠.⁠*⁠・⁠。゚☆゚⁠.⁠*⁠・⁠。゚☆゚⁠.⁠*⁠・⁠。゚

Uzun zamandır konuşmuyoruzz. Çok uzatmadan Jennie artık herşeyi duydu, peki inanacak mı!
Sorulara geçelimm

Sizce Jennie Lisa'ya inanacak mı?
Park Soo Han'ın hamlesi ne olacak?
Jen-na ortaya çıkacak mı?

Farkettiyseniz size olaylar hareketlenecek demiştim, ve Lisa kaçırıldı. Bu olaylar yaşandıktan sonra bunu Chua'ya ve ailesine de bağladık.
Şimdi onları inceleyeceğiz. Chua ve Jen-na'yı incelediğimiz sürede Jennie kararını verecek.
Böylece de bütün karakterleri bitirmiş olacağız.

Geriye de birtek olayları çözüme kavuşturmak kalıyor, artık Jennie öğrendiğine göre çok da uzatamayız diye hayal ediyorum. Şimdiden hikayenin bitiş yasını tutmaya başlıyorum şahsen...🤧 Açıkçası Lisa ve Jennie'nin arasındaki tatlı bilinmezlikten hoşlanıyordum, ama her güzel şeyin bir sonu vardır 😫.
Peki siz onların arasındaki ilişki hakkında ne düşünüyorsunuz? Jennie'nin öğrenmesine üzüldünüz mü?

Yorumlarınızı, fikirlerinizi bırakabilirsiniz <3

Sonraki bölümde görüşürüz!

•SÜRÜCÜ• {Jenlisa}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin