Aceleyle koşmaktan yorulmuş ve yara olmuş ayaklarımla içeri girdim, annemi bulmak umuduyla. Bulduğum tek şey kanlı zeminin daha da fazla taze kanla bulanması ve annemin bağlı olduğu kanlı zincirdi. Yerde cansız yatan bir ceset vardı, her tarafı kan olmuş ve kafasına vurularak öldürülmüş..
Yanına koşup kana bulanmış yüzünden kim olduğunu anlamaya çalıştığımda bütün dünyam başıma yıkılmıştı.
Elimdeki en değerli tek hazinemi de şimdi kaybetmiştim. Onun kanıyla bulanan ellerim üşür gibi titriyordu. Göz bebeklerim, titremekten duramıyordu ve gözlerim gittikçe doluyordu.
Üzerine çöktüğüm dizlerim lanet okurmuşçasına acıyordu, herşeyden önce içimdeki sıcak kan akıp kalbimi parçalıyordu.Gittikçe boğazımda bir yumru oluşmuştu ve gözlerim gördüğü şeylere inanmak istemiyordu, annemi öldürmesine inanmak istemiyordu. Yıllardır tek arkadaşım olan annemin de yanımdan gitmesine dayanamıyordu kalbim, ve daha hızlı atıyordu. Kalbim attıkça vücumdaki kan daha sıcaklıyordu ve daha hızlı akıyordu.
Artık bütün bedenim ele geçirilmiş gibi titremeye ve ürkmeye başlamıştı..Anlatamadığım ve sezemediğim bir his benim kaçmama engel oluyordu. Arkamdan Park Soo Han'ı hissetmemle daha da çok korkmuştum, yüzümü ona döndüğümde gözleri parlak, yüzünde bir sırıtış ve elinde başı kandan gözükmeyen bir levye..
Yavaşça ayağa kalktım ve birsüre önünde durdum. Ağzından tek bir cümle çıkmasıyla, ellerimi yumruk yaptım ve var gücümle koşmaya başladım.
"Jen-na, bilmediğimi sanıyordun değil mi?"
Arkama bakmadan gözlerimdeki yaşlar kuruyarak koşuyordum, ne kadar annemi kurtaramasam da kendime kurtarabilirdim. Belki...
Doğruca kızların yanında heryerim kan lekeleriyle dolu bir şekilde gidiyordum, sonunda onları görüş açıma soktuğumda sadece bana baktılar. Tam yanıma gelecekleri anda bedenimde bir sarsılış, başımda bir ağrı hissettim. Sonrasında ise karnıma birşeyin saplanıp beni delip geçtiğini..
Gözlerim yavaşça kapanırken bedenim aldığı darbelere daha fazla dayanamamış ve sonunda yere yığılmıştı.
Şimdilik gördüğüm tek şey karanlıktı.
Aradan biraz zaman geçtikten sonra bembeyaz bir ışık gördüm, birisi beni yukarı doğru çekiyordu. Aşağıda kırmızı sıvıyla bulanmış bedenim öylece yatıyordu, geldiğim yere hayranlıkla bakıyordum. Hayatım bir film şeridi gibi gözlerimden geçtiğinde, önümde annem belirmişti.
Koşarak ona sarıldım, onu hissettim. Elleriyle saçlarımı okşadı..
Sonrasında ise, ikimiz de kafamızı eğip aşağıda duran cansız acı dolu bedene baktık..
Lim Jen-na, dayandığı herşeye rağmen, sonunda ölmüştü..Lisa
Hepimiz şaşkındık, biraz önce Chua'nın eskiden benim en iyi dostum olduğunu öğrenmiştim ve şimdide gözlerimin önünde can veriyordu. Jennie'nin ise bu zamandan yana onu koruyamadığı için gözleri dolmuştu.
Hızlıca yanına koştugumuzda ilk kontrol ettiğim nabızı olmuştu. Atmıyordu kalbi, ne yaparsak yapalım..
Hepimizin de kısa zamanda gözlerinden boncuk boncuk yaşlar akmaya başlamıştı. En çok etkilenen ikimizdik, Jennie hıçkırarak Chua'nın bedenine uyanmasını söylüyordu. Bense sadece geçmişteki o en yakın arkadaşımın güzel yüzünü inceliyordum..
Jennie ayağa kalkıp Soo Han'a doğu yürüdüğünde onu korumak için gidecekken kolumu Jisoo tuttu..
"Bırak Lisa, şuan ona birşey yapamaz.."
Jennie sinirle Soo Han'a sertçe bir tokat attığında Han'ın yüzü yana doğru savrulmuştu. Gülümsemesi hala suratındaydı, Jennie ise sesiyle sokağı inletiyordu..
"Allah senin belanı versin! Pislik herif, arkadaşlarımı çaldığın yetmedi değil mi?! Neden yapıyorsun, neden yaptın bize bunu??"
Adam yüzünü ona doğru döndü ve sakince konuşmaya başladı..
"Ne mi yaptım? Çok şey..Hangisinden başlasam." Jennie'yi es geçip gözleriyle benim gözlerimin içine baktı ve beni işaret ederek konuşmaya başladı..
"Mesela Lisa'nın ailesini öldürdüm! Chua size herşeyi söylemiştir zaten!"
"Onun adı Lim Jen-na!"
"Hernesye, adını ben değiştirdim sonuçta..
Jennie'nin babası eve çarpıp yangın çıkartmıştı ya..Siz ikiniz iyi hatırlarsınız!
Onu ben yaptım çocuklar, sonra da günahımı masum çocuklu bir adama yükledim. Orada ikinizin sarılması çok tatlı olsa da, biriniz herşeyi görmüştü. Eğer birleşseydiniz, başıma bela açardınız. Bende siz büyüyünce ikinizin de hafızasını silmeye karar verdim."
O kadar yüzsüzdü ki, bunları anlatırken hiç vicdanı sızlamıyor hatta gülüyordu.."Hey, Jennie ve 'Pranpriya'. İkiniz de herşeyi hatırladığına göre işin ucunda benim olduğumu da hatırlayıp polise bir şekilde kanıtlarsınız değil mi? Cehennemde görüşürüz çocuklar!"
Arkasını dönüp gittiğinde çoktan izini kaybettirmişti bile. Jennie yarınlar yokmuşçasına yerde çömelir bir şekilde ağlarken, ben ses çıkarmadan sadece dizlerimin üzerine çökmüş olanları sorguluyordum.
Rosé ve Jisoo ise ikimizi de rahatlatmaya çalışıyordu ama bu konuda başarısız olmuşlardı..✎ ☆゚.*・。゚☆゚.*・。゚☆゚.*・。゚☆゚.*・。゚
Lim Jen-na'nın ölmesine üzüldüm ya..İyi bir kızdı.
Ayrıca Park Soo Han'ın yuzsuzlugu de ayrı bir konu.Üzüldünüz mü?
Sizce kızlar bu cinayetleri kanıtlayabilecek mi?
Park Soo Han ne yapmayı planlıyor?Hikayenin adına karar verirken aklımdan şöyle birşey geçmişti;
"Jennie bir sürücü olsun, Lisa ile karşılaşsın ama eskilerden kalma anıları olsun"
Bu hikayede bu kadar olay nasıl çıktı sizce?
İlk başta basit odaklı düşünmüştüm, ama gittikçe araya olay kattım ve böyle bir kitaba dönüştü. Açıkçası bu kadar şeyi ne yalan söyleyeyim bende beklemiyordum.Hikayemiz devam edecek! Paylaşmayı unutmayın<3
Diğer bölümlerde görüşürüz<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•SÜRÜCÜ• {Jenlisa}
FanficJennie sürüş dersleri alan bir genç kızdı. Lisa ise sessiz sakin ama çok duygulu bir insan. Jennie'nin Lisa'yla olan geçmişi, birden karşılarına çıkıp gelecekleri olmuştu... "Bir nefes kadar yakınında olmamı ister misin Jennie?.." ~ "İsmi Lisa'ymış...