Pazar gününün en iyi saatleri tartışmasız sabahlarıydı benim için. Bugün de uzun zamandır buluşmadığım eski arkadaşım suho ile buluşacaktım.
Biraz tembellik yapıp saat 10'da kalktım. Yatak odasından mutfağa geçip bişeyler atıştırdım. Suho ile restorantta buluşacağımız için sabah kahvaltıda kendime kahvaltılık hazırlamak zor gelmişti.
Yatak odasına geçip üstüme siyah boğazlı bir kazak giydim. Altımada siyah bir kot giydim.
Ceketimi alıp dışarı çıktım. Evin kapısını kilitledikten sonra arabama binip buluşmadan önce halletmem gereken işleri bitirmem gerektiği için çarşıya gittim.
Çarşıdaki işleri bitirmeme çok az bir zaman kalmıştıki bilinmeyen bir numaradan biri aradı. Açtığımda sesi başta tanıyamadım. Kendisini tanıttığında kim olduğunu anlamıştım.
Bu bay Park'tı.Neden beni aradı hiç anlamamıştım ve telefon numaramı nerden bulmuştu...
Kısık sesle lafa başladı;
"Merhaba, belki tanıyamadınız ben park jim. Sizinle konuşmam gereken bir konu vardı. Pazartesi müsaitseniz buluşmak isterim. Sizin yardımınıza ihtiyacım var."
"Kusura bakmayın başta tanıyamadım. Ne konuşacaksınız pek müsait olamıyorum çünkü."
"Çok acil bir konu size ihtiyacım var anlayın beni."
Bu dünyada sanki ben varım bi polis her deli beni buluyor. Zaten adamdan hiç hoşlanmadım. Birde buluşmak istiyor.
"Çok acilse telefonda konuşalım. Bay Park. "
"Telefonda olmaz lütfen! bakın rica ediyorum. Gelmeniz gerekiyor."
"Bayım, müsait değilim diyorum hala bana gelmeniz gerekiyor diyosunuz. Beni duyuyor musunuz? Eğer çok kritikse bizim büroya beklerim sizi orda konuşalım."
"Gelemem beni takip ediyorlar."
"Kimler takip ediyor?"
"Sanırım beni öldürmek istiyorlar."
"Kimler sizi öldürmek istiyor?
Bulunduğunuz yere polis gönderebilirim.""Hayır, polisler olmaz kimseye güvenmiyorum sizden başka."
"Şuan nerdesiniz şuan gelebilirim. Yarın müsait değilim."
"Yarın gelin şuan olmaz. Lütfen beni yalnız bırakmayın. "
"Ben bir polisim istediğiniz saatte sizle görüşemem. Eğer çok isterseniz sizi aldırayım diyorum. Onu da kabul etmiyorsunuz." Lafımı bitirdikten sonra sessizleşti. Tekrar söze başladığında sesi ağlamaklı geliyordu ve sesi kötüleşmeye başladı.
"Peki, siz gelmezseniz gelmeyin ama unutmayın beni canlı bulamayacaksınız."
"Ne diyorsunuz niye sizi canlı bulamayalım." Bir müddet düşündüm. Mağdem çok acil gitmeliyim diye düşündüm. Ne kadar huzursuzluk hissetsemde...
"Tamam akşam 9 da müsait misiniz o zaman size vakit ayırabilirim."
Sesi değişmiş, biraz telaşlı konuşuyordu.
"Pazartesi gelme zamanınız yoksa gelin o zaman size bir konum atacağım. Oraya gelin.""Tamam geliyorum akşam görüşmek üzere. "
"Görüşürüz."
Telefonu kapattığında akşam nasıl buluşmaya kabul ettim anlayamamıştım.
Sanki beni kendisine çekmişti.
Çok hoşnutsuz olduğum bir durumun içindeydim. Gidesim yoktu ama sanki oraya gitmem gerekiyomuş gibi bir hal vardı.Bu telefon görüşmesini unutup işleri hallettikten sonra Suho'nun yanına gittim.
Suho beni bekliyordu restorantta.
Onun yanına gittim. Yanına vardığımda gülümseyek sandalyeye oturdum.
Fazla beklemişe benzemiyordu ama yinede gönlünü almak istedim."Kusura bakma suho biraz geç kaldım. Çok beklemedin değil mi? "
"Hayır beklemedim zaten yeni gelmiştim. Ee napıyosun?"
"İyiyim, nasıl olsun sadece özlettin kendini. Sakatlandığından beri gelmiyosun büroya gözlerimiz yollarda kaldı. Görmeyeli asıl sen napıyosun fizik tedavi nasıl gidiyor."
"Fizik tedavi tıkırında bi sıkıntı yok sadece polisliğe dönemeyeceğim aklıma gelince üzülüyorum. İşimi seviyordum. Belkide ondan uğramıyorum yanınıza"
"Bu seni üzdüğü kadar benide üzüyor. Keşke tekrar bizle çalışabilsen."
"Boşver üzme kendini yoongi ben artık fazla üzülmüyorum bu duruma alıştım sanki. Tembellik iyi geldi sanırım."
"Sen ve tembellik güldürme beni. Sana yakışmayacak tek şey tembellik dostum."
İkimizde gülmeye başladık çok samimi ve çalışkan bir arkadaşım kendisi. En son gittiği operasyonda bacakları yürüyemez hale gelmişti. Üstelik tabancayı tutamayacak kadar elleri titriyordu.
Onun polisliğe devam etmesini çok isterdim ama hayat işte nerde ne olacağı belli olmuyor...Bir süre konuştuk vakit çok çabuk geçmişti. Saat 17.25'ti ayrılmak için kalktım.
"Artık gitsem iyi olacak evde bir kaç dosyayı gözden geçirmem gerek seni çok yordum zaten daha fazla yorulma."
"Ne yorması yoongi seninle buluştuğuma memnun oldum. Aramızı açmayalım tekrar görüşürüz."
"Bencede açmayalım en yakın zamanda yine görüşelim."dedikten sonra sarılarak ordan ayrıldım. Eve gitmem gerekiyordu.
Yapılacak bissürü işlerim vardı.Eve vardıktan sonra işlerimi yapmadan önce duşa girdim. Ilık suyun altına girmek ferahlatmıştı.
İşlerimi yaparken zaman çok hızlı geçmişti saat 20.30 olmuştu.
Birtten aklıma bay parkla buluşacağım geldi. Hazırlanıp yola koyuldum.
Konumun gösterdiği yere vardığımda her şey normal gidiyordu. Evin bahçesinin ışıkları nedense yanmıyordu. Ama evin içinde ışık vardı. Kapıyı tıklattım.
Kapıyı hemen açtı. Sanki saatlerdir beni bekliyor gibiydi.
İçeri girdim ceketimi istedi ama fazla durmayacağım diyip çıkarmadım.
Aradan 10 dakika geçti ve başka odaya doğru gitti. Koltuk diğer tarafa dönük olduğundan kafamı çevirmeden görünmüyordu geldiği.O gittiğinde Hope aradı. Açtığımda sesi çok kötü çıkıyordu. Hemen ne olduğunu sordum.
"Üçüncü adamdan DNA örnekleri geldi. Bir DNA bulundu. DNA park Jimin'e ait ve kan örnekleriyle uyuşuyor. Sana bir süprizim daha var. Düşündüklerinde haklıymışsın. Büroya gelen adam park Jiminmiş."
"Nasıl olur adamın sabıka kaydı hiç çıkmadı dedin. "
"Öyle çünkü ikizinin kimliğini göstermiş. Sanırım ikizini öldürüp yerine geçti. İkizi 5 yıl önce ölmüş ama hala yaşıyor gözüküyo."
Donakalmıştım. Burdan hemen çıkmalıydım. LANET OLSUN!
Arkadan onun sesi geldi.
"Buradan kaçış yok Min Yoongi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK[yoonmin]
Mystery / ThrillerBenim için ne kadar yanlış kişi olsan bile,seni aklımdan çıkaramıyorum Jimin.