ChangbinMinho'nun her zamanki halinden tamamen uzak ve sessiz bir şekilde oturması üçümüzü de gererken iç çektim.
"İyi misin oğlum bak gerçekten?"
Minho yine sessiz kalıp daldığı yerden gözünü bile kaldırmayınca geriye yaslandım, sanki daha çok yaslanmak mümkün gibi.
"Ne çiziyorsun?" Hyunjin'i darlamak için elinde tuttuğu deftere bakarken karakalem çalışması olarak çizdiği zarif çiçeklerde göz gezdirdim.
"Karakalem sevmiyorsun sanıyordum? Hep renkli çizmek istiyordun falan?"
"İlgimi çekmeye başladı."
Hyunjin odaklandığı için kısa keserken bugün neden herkesin bu kadar sıkıcı olduğunu sorgulamaya başlamıştım.
"Hepiniz böyle tüm gün yarrak gibi oturacak mısınız?"
Sessizlik.
Okulun arka bahçesinde oturduğumuz yerden kalktığımda sabahın köründe gelsek de hiçbir derse Minho yüzünden girmediğimiz aklıma geldikçe kendimi enayi gibi hissediyordum.
"Ben dolaşacağım biraz. Chan geliyor musun?"
"Yok abi kitap okuyorum."
Chan'ın entelektüel tipli kitap okuma haline sabırla bakıp bıkkınca ön bahçeye yürümeye başladım. Soğuktan parmaklarım uyuşmuştu. Ellerimi cebime sokup sıcacık yatağımın özlemiyle iç çektim.
Sahaların olduğu tarafta yerde gördüğüm taşlara tekme atarak yürürken duyduğum sesle duraksadım. Başta aklıma çok farklı şeyler gelse de bi süre dinleyince bunun ağlama sesi olduğuna kanaat getirmiştim.
Yavaşça saha ve okul duvarlarının köşesindeki minik alanda oturan bedene baktım. Oldukça küçük ve çelimsiz beden ağladıkça sarsılıyordu. Kafasını dizlerine yaslamış, kollarıyla da büktüğü bacaklarını sarmış halde oturuyordu.
"Sence eski hayatımızda korsan mıydık yoksa vikinglerden mi?"
Ağlama sesi anlık kesilip kafasını kaldıran sarı saçlı çocukla Felix denen velet olduğunu anlamıştım. Gözlerimiz buluştuğunda uzun süre olmasa da bir süredir ağladığını da fark ettim.
"Ne saçmalıyorsun?"
"Bu sesle siren da olabilirsin sen, ben söyliyim."
Hala bana bomboş gözlerle bakıp dediklerimi anlamaya çalışan çocukla elimde olmadan gülüp saçlarını karıştırdım.
"Ağlamak için ne velet sebep buldun da bu soğukta yalnız oturuyorsun burada?"
"Sensin velet."
"Çok ağır bir cevaptı bu, mevzu çıkar öyle diyim."
Felix dayanamayıp güldüğünde birkaç saniye alaylı bakışlarımı yüzünde gezdirsem de çelimsiz bedeninin soğuktan titrediği de gözümden kaçmamıştı. Üstüne bir ceket bile almadan sadece okul formasıyla oturuyordu.
"Çok zor bir tahmin yürüteceğim bekle. Zihnini okuyacağım şimdi."
Felix'in gözlerine sanki zihnini okuyor gibi bakmaya başladığımda ciddi kalamayıp bir süre sonra ikimiz de gülmüştük.
"Sanki Minhoyu içeren birkaç kötü anı gördüm ? Doğru mudur?"
Felix büyük bir suç işlemiş gibi kafasını eğip onayladığında ona dönük olan vücudumu düzeltip ileriye bakmaya başladım.
"Birçok açıdan kötü dursa da Minho iyi çocuktur, sadece ilişki ya da diğer insanların duygusu konusunda umursamaz. Doğru insan onu düzeltecektir eminim ama... Bence o sen değilsin, o yüzden ağlamana değmez."
"Herkes gibi sen de Minho sana uygun değil resti çekiyorsun yani?"
"Sadece söylüyorum Felix. Minho'nun da mutlu olmasını istiyorum ama onda o ışığı göremiyorum konu sensen."
"O ışığı gördüğün başka biri var mı?"
Sorduğu soruyla sessizleşen bu sefer ben olmuştum. Minho bize kendi duygu ve düşünceleri hakkında çoğunlukla hiçbir şeyi açık açık anlatmaz, genelde biriktirip daha sonra da herhangi bir anda patlardı. Kişiliği yapmaktan çok yıkmaya yönelikti.
Ama onu ekipte en uzun süre tanıyan kişilerden biri olarak ilgisini çeken birisi olduğunu görüyordum. O kişiyle de arasına eminim duvarlar örecekti, biliyordum ama içimden bir ses hala neden olmasın diyordu.
Minho sanki bir bitkinin kırılmış kısmı gibiydi, birisi alıp toprağa dikse yeşerip çiçek açacaktı ama ne o dikilmeyi ne de birisi onu dikmeyi istiyordu. Sanırım bu da onu daha çok boşluğa itiyordu.
"Bu sessizlik evet demek mi?"
Düşüncelerimden Felix'in sesiyle ayrılırken yavaşça ayağa kalktım. Üstümde benim de sıcak durmamı sağlayan tek şey olan kapşonlu ceketimi çıkardım. Yavaşça titreyen bedenin üstüne kafasını da kapatacak şekilde ceketi attım.
"Benim bile cevabım olmayan sorular sorma siren kılıklı."
Aşağıdan bana bakan oğlanın kırgın gözlerini görsem de elimden gelen bir şey olmadığının da bilincinde son kez ona bakıp arka bahçeye yürüdüm geri. Uzun kollu formayı giydiğime şükretmiş, arka bahçeye gider gitmez de Chan'ın montunu üstüme geçirmiştim.
"Neredeydin?"
"Gezindim öyle."
"Ceketini naptın oğlum montumu versene?"
"Kedi yavrusu gördüm ona verdim üşüyordu."
Chan cevabımla yüzüme tip tip bakarken sırıttım sadece. Resmini bitirmeye yaklaşan Hyunjin'in resmini çekip gönderdiği kişiye bakarken Jeongin yazısını görünce tek kaşımı kaldırdım.
"Yakın olduğunuzu bilmiyordum."
"Ha? Yok değiliz. Çizim de yardımlaşıyoruz sadece, o da kulüpte."
"Anladım."
Hyunjin çizimlerini birilerine gösterme konusunda gerçekten utangaçtı. Şaheser bile çiziyor olsa en küçük hatasına takılıp o resme başına gelen en kötü şey muamelesi yapar, bize bile çoğu resmini göstermezdi. Bu yüzden garipsesem de bir yandan da birileriyle iletişim kurması beni memnun ettiği için üstelemedim.
Telefonuyla uğraşan Minhoya bakarken iç çektim. Hepimiz hayatta en azından bir yerlere geliyor, bir şeyler için çabalıyorduk. Ama aramızda boşlukta sallanan kişi o gibiydi. Beni endişelendiriyordu. Bu yıl son yılımız olduğu için de biz yokken Minho'nun tek başına ne hale düşeceği ise merak konusuydu.
__________
leemin
Jisung? [9.32]Okuldasın, telefonuna bak [11.46]
Dün için üzgünüm gerçekten acil bir işim çıkmıştı ama eğlendim [13.25]
Dalgın görünüyorsun? [14.10]
İnada yazmadığını düşünmeye başlayacağım [14.37]
Seungmin şarjın olmadığını söyledi, telefonunu şarj edince yaz bana [14.48]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
skam | minsung
Fanfiction"Bu hale nasıl geldin? Yoksa annen küçükken çizdiğin resimlerine iltifat etmedi mi? Ya baban futbol maçlarını izlemeye bir kere bile olsa gelmedi mi? Ah dur hatta... Ortaokulda herkesin sikinde kıl çıkarken tek kılsız kalan sen miydin?" •texting+düz...