2. GAYRİMEŞRU

3.2K 163 10
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR

~

2. BÖLÜM
"Gayrimeşru"

İki ay sonra...

•••

Adım Dilba.

Dilba Sonay.

Annemin nezih çevresinin deyimine göre; Feraye Sonay'ın küçük şeytanı.

Anneme göre ise Sonay ailesinin en zehirli yılanıyım.

Ben karanlık bir gecenin koynunda büyüttüğü, o kötü kızdım.

Doğdum, büyüdüm, düştüm.

Sonra düştüğüm yerden öfkeyle kalktım. Yarın birgün bir sokak ortasında öleceğimi düşünürken, hayata meydan okuyup zafer kazandım.

Ben Dilba Sonay'ım.

Daha doğmadan yetim kaldım.

Yıllar önce güven denen duyguya rastladım, tanıdığın en adi şeytandı.

Hayattımın üzerinde ki karabulut ise, o adi şeytanın bedduası.

Ben Dilba.

Nam-ı diğer; Yılanın Yavrusu.

Bu gece, Berşan Hanım'ın, iki aydır ilmek ilmek işlediği bu kusursuz planın en önemli ve vazgeçilmez parçası olacaktım. O, acımasız ve cesur adımı attıktan sonra geri dönmem imkansızdı. Ya yolumdan dönmeyip, o ateşle oynamaya devam edecektim, ya da haftalar evvel yüzleştiğim o korkunç kayıp yakamı bırakmayacak ve o ateşte cayır cayır yanacaktım. Yolumu seçmiştim. Madem hayat oyunlarını adil bir şekilde oynamıyordu, ben de doğuştan beri bana vadedilen o zehirli acımasızlığımla beraber sinsi hilelerimi devreye sokacaktım. Kin ve nefret, beni yıllar önce yedi büyük günahtan birinin, derin ve izbe bataklığına gömdüğü günden beri tüm oyunları oynamaya hazırdım. Oyunlar oynanır ve ben bir şekilde kazanırdım.

Uçak Mardin'e yaklaşık yarım saat önce inmişti. Havalimanında hafif bir kalabalık vardı. Kontrol noktasında on kişiden fazla bir grup, bir araya toplanmış ve hararetle bir şeyler konuşuyorlardı. Etrafta bir kaç kişi ellerinde valizlerle bekleyip, münakaşayı seyre dalmışlardı. Kargaşaya zerre aldırış etmeden iki büyük valizi peşimden çeke çeke çıkışa doğru yürüyordum. Duruşum, dik ve sarsılmazdı. Simsiyah saçlarımı, arkadan özenle toplamış, uykusuzluktan hafifçe kızaran gözlerimi siyah bir güneş gözlüğüyle saklamıştım.

Şüphesiz ben, o görünmez maskemi yüzümden asla düşüremezdim. Duygusuzluğumu ve umursamazlığımı tamamen bir duvar gibi görüyor ve bunu asla ifademden kovmuyordum. Öyle ki, dışardan beni gören biri; benim oldukça yakın bir zamanda ablamı kaybettiğime asla inanmamalıydı. Öte yandan, yürüyüşüm bile gamsız bir insan olduğumu belli eden türdendi. Bunu bilerek yapıyordum çünkü bana vadedilen bunca acıyı dışarıya asla yansıtamazdım. O ağır valizlere rağmen, sanki bir kuş taşıyormuş gibi asla istifimi bozmamalı, adımlarımı duraklatmamalıydım bile. Herkes gibi sahte, her zaman olduğum gibi bencildim. Haftalardır içime bir kor gibi düşen o yoğun acıyı bile perdelemek hatta o korkunç kayıbı bir süreliğine bile olsa zihnimden silmek zorundaydım.

YILANIN YAVRUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin