7. ATEŞİN GÖLGESİ

2.3K 110 25
                                    

7. BÖLÜM
"Ateşin Gölgesi"

Çünkü ben, yıllar önce söndürülmüş bir ateşin kalan son külüyüm.
•••

Hayatım, siyah beyaz bir fotoğrafa benziyor ve ben o fotoğrafın ucunu ateşe vermiş gibiyim.

Ateşte yakar, insanda.

Ama insanın yaktığı yer o kadar acı verir ki; acı denen şey manasından utanır. Giden bir insanın arkasından sinirle bağırman gibidir hayat savaşı; çünkü o giden geçmişin ta kendisidir ve sen canını ortaya koysan dâhi geri gelmeyecektir.

Lisedeyken çalıştığım kafenin sahibi olan yaşlı bir amca bana şöyle demişti; vicdansızlar, vicdanı hiç görmemiş olanlardır. Belki de benim demir prangalı hayatımın en saf özetiydi bu cümle. İnsan görmediği bir şeyin varlığını bilemezdi ve ben o şeyi küçük bir kız çocuğunun nefesi kesik hıçkırığına gömmüştüm bir gece yarısı...

Vicdanım bitti.

Duygularım bitti, bitirdiler.

Biz ölümle değil, hayatla savaşmak zorunda bırakıldık. Bundan seneler önce, ışığı kovulmuş zehirli bir gecede yaşama hevesimi ipe götürdü beni hem yaşatan hemde öldüren biri.

Riyakar bir ölümle bezendi ruhumun sol tarafı, sonra kapkara topraklar atıldı üzerime; ama hiçbiri onun kestiği gibi kesemedi nefesimi.

Yıldızların hakimiyetinin aydınlatmaya yetmediği bu taş zeminli dar sokakta, gözlerimin odaklandığı tek şey, karşımda ki adamın karanlık bakan siyah gözleriydi. Siyaha bulanmış zihnimin izbe boşluklarına sinsice sızan gerilim dalgasını oradan sağ çıkarmayacağımı bilsemde, derin bir nefesi ciğerlerime bir türlü çekememiştim.

"Kaçmaya mı çalışıyordun Yılanın Yavrusu?" Sözleri zihnimde defalarca kez yankılanırken, şans denen şeyin beni bir kez daha sırtımdan bıçaklamasına lanetler ettim. Gözleri sert ve karanlık bakıyordu. Bulunduğum durumun çıkmaz bir sokağa benzemesi ruhumu daraltırken, gözlerimdeki soğukkanlılığı bir an olsun değiştirmedim.

Elinde çalmakta olan bir telefon vardı ve ben tahmin ettiğim şeyin olması taraftarı değildim. Azer, ağır adımlarla bana doğru yürüdü ve tam karşımda durdu. Gözleri gözlerimden ayrılmazken, telefonu kaldırıp bana gösterdi ve bu beynimde ki gerilimin patlak verdiği andı.

Dilba.

Ekranda gördüğüm isim, zihnimde ki tahminlerin tutmuş olduğunu bir tokat gibi yüzüme çarptığında, bakışlarım ekranda bir kaç saniye gezindi.

Şimdi daha iyi anlıyordum; Midyat'ın her karışı bu adamın tuzaklarıyla doluydu ve ben geldiğim günden beri attığım her adımda onun engellerine takılıyordum.

Telefonun sesi nihayet sustuğunda, o da telefonu gözümün önünden çekmişti. Suratıma yerleştirdiğim buz gibi ifade şaşkınlığımı gizliyordu lâkin karşımda ki bu adamı oyunculuğumla kandıramayacağımı biliyordum.

Azer, gözlerinde çözemediğim bir ifadeyle bana bakarken, ben gözlerimi ondan ayırmıyordum. Eğer gözlerimi kaçırırsam yenilgimi ona göstermiş olurdum.

YILANIN YAVRUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin