21🕷️

22.2K 1.2K 396
                                    

(Medya, Sena Şener - Ölsem)

İyi okumalar ❤️

Siz beş ya da altı yaşına ulaştığınızda kişiliğiniz çoktan oluşmuş oluyor diyorlar ya hep. Sonradan değiştirmek çok zormuş, çocukluk döneminde yaşanan travmalar hep en zoru olurmuş. Asla unutulmaz ama bastırılırmış, bilinç dışına itilirmiş.

Freud bilinç için buz dağını örnek veriyordu. Buzdağının o görünmeyen kısmına ise en çok önemi atfediyor, bilinçaltı diyordu oraya. İnsanların unutmak istediği her şeyin, cinselliğin, saldırganlığın burada tutulduğunu söylüyor. Jung ise Freud'un cinselliğe fazla taktığını bilinçaltında unutulan, ihmal edilen şeylerin olduğunu söylüyordu. Bir başkası onları inkar ediyor, birisi kabul edip üstüne koyuyordu.

Aslında onların bilinçdışını neye benzettiği çok da sikimde değil açıkçası çünkü ben bilinçaltımı çöplüğe benzetiyorum. Hayatımın tüm çöplerini toplayıp, kötü anılarımı da, tekrar yaşamak istemediğim tüm o boktan yaşantıları da ucuz bir market poşetine koyup o çöplüğe atıyordum. Çöplerin imha edildiği yerlerden farklıydı benim bilinçdışı çöplüğüm, imha edilen bir tane bile çöp yoktu. Bazılarının orada olduğunu bile unutuyordum da bazıları arada kendini hatırlatıyordu.

Burada da yine Freud devreye giriyordu. Bilinçdışı rüyalarına yansır diyordu. Çok biliyordu amına koyduğumun çok bilmişi. Rüyalarımda bile peşimi bırakmayan çocukluğuma bakarsak aslında doğru da söylüyordu. Karanlıktan korkup karanlığa uyumak ne demekti bilir misiniz? Rüyalarım bile...rüya demek gördüğümüz rüyalara hakaret olurdu, karanlıktan korkup kabusa uyumak, seni bekleyen siyahlığın içine düşmek, debelendikçe bir bataklık misali içine çekilmek... İşte böyle bir şeydi.

İki metrekarelik, ışıksız bir kilerde elini tuttuğum kardeşim ile kapalı kaldığım ne çok hatıram vardı. Kaç kez ölmüştü çocukluğum, kaç gere gücüne gitmişti minicik kalbimin, kardeşim konuşmuyor diye kaç kere ısırmıştım dilimi, o ağlamıyor diye kaç kez ıslatmıştım yanaklarımı?

Babam kardeşimi kolundan tutar, ona itiraz bile etmeyen kardeşimi kilerin içine bırakırdı. Daha sonra bana döner ve ona korkuyla bakan bedenimi, ne kadar çırpınırsam çırpınayım, ne kadar ağlarsam ağlayayım oraya tıkardı.

O kahverengi kapı kaç kez kapanmıştı suratımıza, kaç kez atmıştı bizi karanlığa... Babam hiç vurmazdı bize ama yemin ederim bir tokat atsa daha az acıtırdı. Çünkü hiç vurmazken bile çok kez vurmuştu, belki fiziksel değildi ama o kapıyı kapattığında yüzümüze vuran karanlık her şeyden daha çok acıtıyordu.

Kilerde, o beton zeminde otururken elini tuttuğum kardeşim yaşıyor mu diye çok kez nefesimi tutmuş onun titrek nefesini dinlemiştim ben. Her şeyi unuturdum ama bunu nasıl unutacaktım?

Annem işe gittikten hemen sonra yüzümüze kapınan bir kapı vardı, annem işten gelmeden önce açılan ile aynı kapıydı. Üzerinde babamın fırlattığı içki şişesinin izlerini taşıyan, eskimiş kahverengi boyası ile evde en çok nefret ettiğim kapıydı o.

Annem evden çıkar giderdi. Zor geliyordu ona evde kalmak, babamla kalmak, onun arkasını toplamak, onu toplamak zor geliyordu. Bunu yerine işe gidiyor, eve para getiriyorum diye kendini kandırıyor ve bizi çocukluğumuzun katiline bırakıyordu.

Babam işini kaybedene kadar normal bir adamdı. Pazar günleri evde kalan, kumandaya dokunmadığın sürece ses çıkarmayan, iyi günündeyse bazen saçını okşayan, işte güzel vakit geçirdiyse eğer gelirken iki çikolata alan bir adamdı. O zamanlar severdim onu, nasıl sevmezdim çikolata alan babaydı o ya.

Together +18| bxbxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin