7. yılanın ölü derisi

884 121 112
                                    

Oldukça soğuk, berbat, yorucu bir gündü. 

Cuma günü olmasının yanında bir o kadar da buğulu bugünün altında Dolunay kendisini oldukça yorgun ve bir o kadar da düşünceli hissediyordu. Bugün piyano dersi vardı; çok başarılı bir öğrencisiyle çalacaktı ve ne zaman onunla çalsa kendisini yetersiz, düşmüş ve bir o kadar da çaresiz hissediyordu. Kim bilir kendisi nasıl başarılara imza atacakken şimdi bir kursun ılık odasında, siyah parlak bir piyanonun önünde başkalarının gölgesinde duruyordu. Gururuna dokunuyor olmasının yanı sıra yarasını da deşiyordu.

Bırakmayı denemişti.

Ancak hayır, Dolunay piyanodan uzak duramazdı. Nefes almak gibiydi bu tuşların üzerinde gezinmek. Renkleri görmek, mevsimleri hissetmek, tıpkı eşsiz bir kitabı soluksuz okumak gibiydi. Piyano olmadan yaşayamazdı. Bunu düşünmek bile içinde bir şeyleri kahrediyordu. 

"Tamam," ellerini ovuşturduktan sonra gülümsemeye çalıştı yanındaki gence. "Son dersimizden sonra çalıştın mı?"

"Evet," dedi çocuk gülümserken. Oldukça akıllı, sakin, anlayışlı ve başarılıydı. Dolunay ne derse onu yapıyordu. Onun sözünden kendi rızasıyla ayrılmadan bir o kadar sadık bir şekilde çalışıyordu çünkü biliyordu ki başarı konusunda şu an kendisine yol gösterecek en iyi pusula oydu. Çocuk uzun parmaklarını tuşlara yerleştirdi önce. Kalbi, göğüs kafesinin içinde biraz heyecan biraz da mutluluk ile çarpıyordu. Ne zaman Dolunay ile derse gelse böyle oluyordu zaten. Onu gördüğü anda dizleri çözülüveriyordu. 

"Hadi başla. Dikkatin dağılsa bile durmanı istemiyorum bu sefer tamam mı? Sakin ol, derin bir nefes al ve başla. Unutma sadece sen varsın."

Ancak öyle olmuyordu genç oğlan için. Diğeri bu kadar yakınındayken, onun kokusu bu ufak odaya dolmuşken, o iri gözlerle kendisini izlerken sakinleşmesi olanaksızdı. "Önce lavaboya gidebilir miyim?" diye sordu çekinerek. Kahverengileri floresanın altında parıl parıl parlıyordu büyüğüne bakarken. Dolunay onu başıyla onayladığında oğlan yerinden yavaşça kalktı. Odadan çıkarken kapıda bekleyen esmer bedeni elbette ki fark etmemişti. 

Dolunay'a vurulalı tam beş ay oluyordu. Lise sondaydı Berkant; piyanoyu ise uzun yıllardır çalıyordu ancak şehir değiştirdiğinden beri, neredeyse bir yıldır, ara vermişti enstrümanına. Annesinin çevreden aldığı tavsiyeler ile de Dolunay'ı bulmuş, onunla çalışmaya başlamıştı. İki haftada bir geliyordu derslere fakat o iki hafta boyunca anca sakinleşebiliyordu zaten.

"Bitmiş görünüyorsun," dedi Ömer kapı pervazına yaslanıp kollarını da göğsüne bağlarken. Dolunay onu beklemediği için önce şaşırdı, ardından sakince gülümsedi. Öyleydi, zor bir gündü. Ancak terapinin dördüncü günü olduğundan mıdır bilinmez elleri pek de sıkıntı çıkartmıyordu. Hafif sızlamalar elbette mevcuttu. 

"Yoruldum," gülümsemesi yorgun bir hale evirildi. "Gelsene. Yeğeninin dersi bitti mi?"

"Aslında ben senin için geldim. Terapi için yani. Benim işim bitince uğrayayım istedim. Ne zaman bitiyor?"

Dolunay bunu beklemiyordu. Çünkü dört gündür spor salonuna gidiyordu; bazen birileri oluyordu bazen olmuyordu ama her halükarda Ömer bir saatini ayırıyordu kendisi için. Ona minnettardı; ücret almıyor oluşu bir yana bir kere bile şikâyet eder ifadesine bile rastlamamış, öyle bir hisse dahi kapılmamıştı. 

"Son bir öğrencim kaldı," Ömer yanına oturunca bedenini biraz ona doğru çevirdi. Maviler yine derin ve parlaktı. Ondan gelen hafif soğukla karışmış parfüm kokusuna gülümsedi Dolunay. Son birkaç seferdir Ömer gözüne öyle çekici geliyordu ki, bunu komik buluyordu. Sporcu olduğu için miydi? Terapisti olduğu için miydi? Kendi kendine bir kere gülüp kafasını iki yana salladı sanki düşüncelerini dökmek ister gibi. 

Kanlı Ağıt & Zehirden Notalar [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin