32: sonraki yaşam ve gökkuşağı

724 105 27
                                    

Dolunay pek misafir ağırlayan ve hatta bundan pek de hoşlanan biri sayılmazdı. Dairesinin anahtarı kuzeninde ve sevgilisinde vardı zaten, annesi de gelmeden evvel arıyordu; başka geleni gideni olmadığı için çoğu zaman kapı zili sesinin neye benzediğini hatırlamıyordu bile. 

Fakat şimdi geçtiği süreçte Dolunay en çok bu sesten nefret ettiğine emindi: Kapı zilinin o gıcık sesinden.

"Of Ömer!" 

Kapıyı kapatmıştı ki koridora doğru bir kere da sinirle soludu. Artık bilmem kaçıncı kargo poşetini almıştı kargocunun elinden. Adamın bile bıktığına oldukça emindi zira genç oğlan bu kargocu adamı bu hafta toplam dört defa görmüştü. Odasına girip yatağın yanında duran masanın üzerine bir poşeti daha attığında o koca dağ, içindeki merak duygusunu kamçılıyordu. Fakat söz vermişti Ömer'e, o gelmeden açmayacaktı hiçbirini. 

Bir haftadır durmadan poşet poşet kargo geliyordu eve. Ne olduğunu söylemediği gibi ipucu bile vermiyordu esmer. Dolunay onu her şekilde kandırmayı denemişti. Her şekilde. Ancak yine de ikna olmamak gibi korkunç bir çabası vardı diğerinin. Çalan telefonunu alıp aramayı cevaplarken kehribar bilyeler sola doğru devriliverdi.

"Bu sondu sanırım," diye açmıştı Ömer telefonu. "Başka kargo gelmeyecek."

"Açabilir miyim?"

Ömer güldü. "Hayır?" sesindeki alaycılık Dolunay'ın dudak bükmesine sebep olmuştu. Ömer artık diğerinin ifadelerini o kadar iyi tanıyordu ki bunu görmesine de gerek yoktu. "Akşam geleceğim zaten bebeğim o zaman açarız."

Dolunay son gelen poşetin üzerine baksa da ne olduğuna dair pek bir şey yazmıyordu. Ancak yumuşak bir doku seçebiliyordu, ne olabilirdi?

"Kaçta geleceksin?"

"Bunu merakın mı soruyor yoksa sevgilim mi soruyor?"

Genç oğlan masaya arkasını dönüp kalçasını yaslarken dudaklarına hemen bulaşmıştı ahizenin ucundan gelen neşeli tını. Parmakları çıplak kolunun üzerinde belirsiz bir ritim tutarken, "Sevgilin," diye mırıldandı. Yanaklarına sıçrayan kırmızılara engel olamıyordu, hâlâ biraz utanıyordu. "Seni özledim. Bu hafta müşterilerinle ilgilenmekten bana vakit ayırmadın ki."

Ömer diğer tarafta yeni listelerler ilgilenirken ofisin içinde patlayacak bir kahkaha bıraktı. Bu kıskançlıktan öyle zevk alıyordu ki bazen diğerinin inadına konusunu açıyordu. Telefonu kulağıyla omzu arasına sıkıştırıp önündeki evrakları bölmeye başladı. 

"Kaçta gelirsin? Yemek yapacağım."

"Saat zaten," Ömer telefonu kulağından çekip saate baktı ve sonra geri yerine bıraktı. "Dört olmuş ay parçam. Gelirim en fazla iki saate kadar. Açma hiçbirini Dolunay tamam mı? Söz verdin."

Bir kere daha göz devirdi küçük olan. Dışarıdaki göğün aydınlanışı gözlerini almıştı bir kere daha, dudak büktü. "Açacak olsam senin gelmene iki saat kala mı açarım Ömer? Açmadım hiçbirini. İçinden ne çıkacak acaba çok merak ediyorum."

Ömer o paketler açıldığında diğerinin yüzünün alacağı ifadeyi çok merak ediyordu. Tüm haftayı nasıl bitirmişti zaten bir tek Allah biliyordu! Hepsini sipariş verirken içi patlıyordu mutluluktan, şimdi de yerinde durabildiği söylenemezdi. "Gelince görürsün. Kapatıyorum şimdi. Seni seviyorum."

Dolunay gülümsedi. "Ben de seni seviyorum."

**

Yemek yapma fikri Dolunay evin içinde dolanırken an be an cazipliğini yitirdiği için şimdi yemek sipariş etmek üzere uygulamasını açmıştı. Saatlerdir bilgisayarının önündeydi. Çizelgelerini düzenlemiş, öğrencilerin durumlarını not almış, yeni dövme fikirleri oluşturup bunların taslaklarını bile çıkartmıştı. Kendisini oyalayacak her şeyi yapmış dahi olsa vakit sanki katran gibi ağırdı, akmıyordu. 

Kanlı Ağıt & Zehirden Notalar [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin