14: kız kulesi ve yılanlı sepet

895 115 128
                                    

WARNING: Cinsellik uyarısı; rahatsız olacaklar atlayabilir. Lütfen yorum yapın çok bir şey istemiyorum sizden bence; emeğime biraz tepki ve karşılık istiyorum sadece. Keyifli okumalar.

-

Dedublüman, Mavzer Tabancas - Belki

Eğer acılarını bir torbaya koyabilseydi Dolunay, o bir kefen olarak şekillenirdi. Çoğu zaman kendisini kendisinden bile öyle iyi gizliyordu ki gerçekten de bu yalana inanıyordu. İyi olduğuna inanıyordu. Ancak kaçırdığı nokta yaralarının üzerine merhem sürmek yerine onları öylece açık bir vaziyette bırakarak sadece üzerlerini örtmeye çalışıyor oluşuydu. Yaralar kanamaya devam ediyor, iyileşmiyorlardı. 

Oturduğu koltukta, karanlıkta, bir bir kanalları atlarken kafasının içi de bir o kadar boştu. Saat artık onu geçiyordu ve Dolunay salonunda karanlıkta kendisiyle baş başaydı. Olayın üzerinden dört gün geçmişti. Dört gündür evden çıkmamış, kimseyle görüşmemiş, kimseye bir şey söylememişti. Ne kursa gitmek istiyordu ne de dövme salonuna uğramak istiyordu. Ali Sefa ise oradakilerle görüşüp Dolunay adına bir süreliğine izin almış, diğerini de kendi haline bırakmıştı çünkü kafa dinlemeye duyduğu ihtiyacı o anlatmadan da anlayabiliyordu. 

Bandajlı parmakları bu akşam sanki Dolunay'dan nefret eder gibi ağrıyordu. Katlanılmaz sancısı ise ağrı kesici almasına rağmen dinmemiş, genç oğlanın geçirdiği dakikaları tenine batırmaya başlamıştı. Aklında çok kısa bir an Ömer'i aramak gelse de bundan hemen vazgeçmişti Dolunay. Ne zaman aklına Ömer düşse o geceyi tekrarlıyordu aklı. Dudaklarının üzerindeki hareketlerini sanki o an olmuş gibi hatırlıyordu. Yumuşak, sakin, acelesiz. 

Fakat beklenmedik misafiri neredeyse beş dakikadır kapısının önünde kapıyı çalmakla çalmamak arasında gidip geliyordu. Heyecandan her bir noktası müthiş uyuşuktu, önüne geçemiyordu. Yüzünü bir kere sıvazladıktan sonra donmuş titreyen parmağı zile ulaştı. Kulağında bir çınlama, başını ağrıtıyordu. Diğeri evde miydi onu bile bilmiyordu, aramadan gelmişti. Aslında aklında buraya gelme fikri de yoktu. Salondan çıkmış ve bir anda kendisini sevdiğinin kapısında bulmuştu.

Uykulu kehribarlar mavilere damladığında Ömer o an kafasında provasını yaptığı her bir cümlenin ihanetine uğramıştı. Siyahlar içinde, dağılmış ifadeye sahip oğlan öyle güzeldi ki Ömer'in o an dili tutuluverdi. Ellerini önünde birleştirip güç bela gülümsediğinde ise Dolunay kapıyı araladı ve içeri geçti. Konuşmaya pek de gerek yoktu. Buraya kadar geldiyse onu kapıdan gönderecek değildi elbette. 

Esmer olan ise nasıl bir tepki beklediğini bilmediğinden o an için hiçbir şey onun için sürpriz olmazdı; kapıdan kovulmak bile normal karşılayacağı bir vaziyetti fakat şimdi ayakkabılarını çıkartıp sıcak eve adımlamış, arkasından da büyük çekik kapıyı kapatmıştı. Işık yoktu. Sadece televizyondan geldiğini tahmin ettiği anlamsız bir ses yığını ulaşıyordu kulağına. Üzerindeki kalın kabanı çıkartırken diğer yandan sesi takip etti.

"Bir şeyler içmek istersen dolapta içecekler var," dedi Dolunay boş bakan gözlerini televizyondan ayırmadan. Kumandayı şakağına yaslamış rahat bir şekilde oturuyordu artık içine göçmek üzere olduğu siyah koltukta. Ömer ona sormadan ışığı açtığında ise gözlerini kısıp ona döndü.

"Neden karanlıkta oturuyorsun?"

Ömer elindeki kabanı koltuğun kenarına bıraktıktan sonra diğerinin yanına yerleşti. Mavileri küçüğün ellerine ulaştığında ise göğüs kafesine inceden bir panik dalgası parlak parlak yayılıyordu. Panik hissetse bile bunu dışarıya yansıtmamak için kendisiyle savaştı o an.

Kanlı Ağıt & Zehirden Notalar [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin