20: elektrikli teller

816 109 145
                                    

Yine çok geç geldik özür diliyoruz Dolunay beyimiz azcık nazlandı da, hastaymış biraz yattı. Eccük öpüş koklaş bir bölüm oldu yakın zamanda sevişme yazayım diyorum ne dersiniz:d 

Bu bölüme dair bir şey rica edeceğim dikkate alırsanız sevinirim. Sizi etkileyen, hoşunuza giden, güzel bulduğunuz yerlere minik bir kalp bırakır mısınız? Bu kadarcıktı. Yorum severiz, yıldıza basalım sizi seviyorum<3

-

Starset - My Demons

-

Kış, artık kapıları aşmış bir şekilde misafirdi. Hava öyle soğumuştu ki Dolunay evden çıkarken kalın siyah kabanına sarınıyor, bazen eldiven bile takıyordu. Ona kalırsa elleri konusunda bu kadar hassas olmaya gerek yoktu ancak sevgilisi fazla ısrarcı biriydi. Gece uyumadan, sabah kalktığında mutlaka kremleniyordu genç oğlan. Hatta bazen Ömer ondan video veya fotoğraf bile istiyordu; inanmadığı için değildi elbette, küçük olanı görmek içindi. Çünkü esmer olan istemese çilli oğlanın pek de kendisini göstermeye niyeti yoktu. Zaten görüşmüyorlar mıydı? Ne gerek vardı? Böyle düşünüyordu. 

"Şimdi çıktım," dedi bir eliyle telefonu tutup diğer eliyle büyük cam kapıyı çekerken. "En geç yarım saate orada olurum."

"Ben gelip almalıydım." Ömer ahizenin ucundan neşesiz bir iç geçiriş bıraktı. "Çok soğuk, hasta olacaksın. Zaten zayıfsın."

Bu kehribarların tıpkı ufak birer bilye gibi yuvarlanmasına sebep olurken, esmer olan hâlâ somurtuyordu. Spor salonunda buluşmak için sözleşmişlerdi o gün. Perşembe gününün tatsız bir saat dilimiydi; öğleden sonraya henüz vuracaktı, trafik sıkışıktı, yağmur yağmıyordu fakat varlığını unutturmayacak denli de bozuktu gökyüzü. Sanki her an gök bir anda yarılırca gürleyecek, çılgın bir ışık her yeri kaplayacak ve sonra kova kova su boşanacaktı. İşte öyle bir öğleden sonraydı.

"Kapatıyorum Ömer otobüse bineceğim."

"Seni seviyorum."

"Görüşürüz."

Ömer, buna geri dönüt alamıyor olmaya artık alışmıştı. Beklemiyor değildi, ne yazık ki hâlâ büyük bir açlıkla bekliyordu. Gelmeyeceğini bildiği halde umutsuzca tren beklemek gibi diye düşünüp dudağını sarkıttı. Ellerini beline yerleştirip salonun içerisindeki gürültüye döndü. Burada buluşmayı pek sevmese de diğerine bunu belli etmek istemiyordu. Diğer yandan Erkan'a da bu rahatsızlığı yansıtmak, ona sanki kıskanıyor gibi hissettirmek istemiyordu. Kıskanmaktan ziyade Ömer rahatsızlık duyuyordu. Bu kazığı beklemediği fazla belliydi.

"Gelecek ayın kayıtlarını bugün açıyorum."

Ömer düşünceleri arasında kulaç atarken Erkan yanına yaklaşıp onun düşünceden buğulanmış gözlerine dikti kendi kısık gözlerini. Arkadaşıyla arasına giren mesafenin peşine düşmediği gibi,  bunu bir savaşa çevirmek istediği aşikardı. Oysa bu savaş için kuşanan da sadece kendisiydi.

"Tamam, ben bakarım sen erken çıkabilirsin istersen."

"Neden?" güldü Erkan. Dudağının kenarı sanki çok alaycı bir şeyi ağırlıyormuş gibi yukarı doğru kıvrılmıştı. Ömer kaşlarını çatmamak için kendisiyle boğuştu. "Dolunay mı gelecek?"

Dolunay

Her konusu açıldığında neden ona hâlâ müsamaha gösteriyorsun, hayatından çıkart gitsin diye dakikalarca konuşuyordu çilli oğlan. Onun için silmek çok basitti şüphesiz. Hoş, böyle çirkin bir konunun elbette şansı da olmazdı ancak Ömer bu zamana kadar bir şeyleri sonlandıran olmak istememişti. Uzun zamandır arkadaşlardı, iş ortaklığı yapıyorlardı, her gün beraberlerdi ve ona kendince, düzelmesi için içten içe bir şans tanımıştı.

Kanlı Ağıt & Zehirden Notalar [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin