Dolunay gözleri üzerinde hissetmekten çoğu zaman rahatsız olmazdı. İnsanların gözlerini dikip kendisini saniyeler hatta belki dakikalar boyunca inceliyor oluşu onu pek huzursuz etmezdi. Çünkü Dolunay kendisinin gayet tabii farkındaydı; girdiği ortamda elektrik dengesini yeniden belirleyecek kadar farklı bir enerjiye sahip olduğunu tabii ki biliyordu. Bu yüzden buna alışmıştı.
Fakat, işler o an biraz farklıydı.
Dolunay belki de ilk kez bir çift gözü üzerinde hissetmekten dolayı diken üzerinde oturuyor gibi kıvranıyordu. Üzerinde şekiller çizdiği bedenin sahibi dakikalardır bir türlü yüzünden çekilmemişti. Dolunay bunu anlamayacak mıydı sanki?
"Artık salona da gelmiyorsun pek."
Bu Erkan için soru değildi. Bu, kendince yaptığı bir tespitti. Ömer ile bir süredir Dolunay hakkında konuşmamışlardı ve Erkan kafasında ikisinin birlikte olamadığı teorisini doğurmuştu. Dolunay ise ne yapması gerektiğini bir türlü kestiremiyordu. Ona bir şeyleri dolaylı olarak söylese Erkan anlar mıydı? Ömer bu konuda kendisinden daha farklı düşünüyordu. Peki Dolunay neden onun ne söylediğine bu kadar takılıyordu? Neden kendi doğru bildiği şeyden ayrılıyordu?
Hayatı boyunca hep net bir insan olmuştu. Bir şeyi istiyorsa bunu söylemekten de almaktan da çekinmemişti. Eğer bir şeyden rahatsız oluyorsa kimsenin kalbini pek de umursamazdı. Hayat onu bencil biri olması için oldukça sıkı eğitmiş.
O zaman şimdi dudaklarını aralamasına ne engel oluyordu?
"Bitti," dedi biraz geri çekilip baktıktan sonra. Ellerindeki eldivenleri çıkartırken aynı esnada yerinden kalkmış ve nihayet ona arkasını dönebilmişti. "Güle güle kullan."
"Teşekkür ederim yine harika olmuş."
Bu ne zamana kadar sürecekti? Dolunay artık bundan müthiş derecede sıkılmıştı. Kollarını göğsüne bağlarken kalçasını da tezgaha yasladı. Erkan'ın bakışları aynı ifadeyle yüzünü geziniyordu yine. Ömer ne zaman gelecekti? Yarım saat önce gelmiş olması gerekiyordu.
"Birer kahve içmek için vaktin var mı?"
Dolunay buna artık dayanamıyordu. Yanaklarını şişirirken içindeki o rahatsız, ihanetin kötü kokan bataklığı köpürmeye başladı. Kehribarlarını diğerinin parlayan gözlerinden çekmeden, "Ömer gelecek," diye mırıldandı. Bunun diğerine yeterli gelmiş olmasını umuyordu zira biraz daha üstelerse Dolunay içinde zorlukla tuttuğu öfkesinin bırakacaktı. Esmer olan ise sanki bu konunun açılmasını bekliyor gibi kapıda göründüğünde, küçük olan midesinin neyden kaynaklı olarak kasıldığını anlayamıyordu. Sanki o iri maviler nefes borusundan içeriye zehirli bir gaz bırakıyordu da Dolunay'ın nefesi kesiliyordu.
"Selam," dedi sevgilisinin yanına ulaşıp yanaklarına sakin öpücükler bırakırken. Ancak gözleri kendilerini kaskatı bir ifadeyle izleyen arkadaşının gözlerindeydi. "Buraya geleceğini söylemedin," ona hitaben konuşmuştu. "Sürpriz oldu."
Aslında Dolunay diğeri geldiğinde zaten Ömer'e mesaj atmıştı. Kollarını göğsüne bağlarken kehribarları tam karşılarında dikilen yapılı bedeni turladı; tepkilerini, söyleyeceklerini öyle merak ediyordu ki hiçbir anı kaçırmak istemiyor gibi izliyordu.
"Sen geçen gelmek istemiyorum oraya dedikten sonra ben de bir daha sormadım kanka." Erkan gülerek söylemişti ama bu Ömer'i güldürmedi. Fakat Dolunay bundan daha ne kadar rahatsız olabileceğini ölçecek bir alet olsaydı eğer onu şimdiye kadar defalarca kez patlatmış olacağını düşünmüştü bu sözlerle birlikte.
"Demek beni görmek istemiyorsun?"
Dolunay yalancı bir kızgınlıkla yanındakine döndüğünde bu sefer Ömer gülmüş, eğilerek onun kızarmış dudaklarına hızlı bir öpücük bırakmıştı. Erkan'ın kasılan çenesini ya da çatılan kaşlarını kimse görmedi, gözlerini kısışına kimse denk gelmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Ağıt & Zehirden Notalar [bxb]
RomanceKırılmış kanlı parmaklarım ne zaman tuşlara değse, ağıt peyda olur ruhumun en dip, en izbe sokağında. Sen duymazsın; sen görmezsin. Ancak bilirim ben. Her bir damla müzik senin kirpiklerinden...