Joel Sunny - Black Swan (Violin)
Salı; 18.33
"Biliyor musun bu bisküviyi seven bir tek ben kaldım."
Dolunay bir parça tutku bisküviyi dudaklarından içeri atmadan önce konuştu. Ömer ise tuzlu olanları didiklemeyi tercih ediyordu, sevgilisine hak verdi içinden. Açken tatlı yiyemiyordu.
"Bazı şeyler sadece biz onları sevince daha tatlı ama değil mi?" Ömer yan yan sırıttığında küçük olan dudaklarına yerleşmeye çalışan haylaz tebessümü bastırmaya çalıştı; pek başarılı olamamakla birlikte, Ömer'in kıkırdamasına da sebep olmuştu. Kolunu sevgilisinin omzundan arkaya yaslanıp biraz kendisine çekti onu. Yeşilliği artık sararmaya başlamış bir parkta, boş bir bankta oturuyorlardı bir süredir. Ne evde durmak istemişlerdi, ne başka bir yere tıkılmak gelmişti içlerinden. Hava oldukça soğuk olmasına rağmen ikili bunu çok da hissetmiyordu artık.
"Ne zaman renkli giyinmeye başlayacağız peki?" Esmer olan ağzındaki lokmasını yutunca yanına koyduğu meyve suyu kutusunu aldı parmakları arasına. Mavileri yanında oturan ve bisküviyi sabırla çiğneyen oğlanın yüzündeydi. "Şu siyahlardan ufak ufak sıyrılalım mı?"
Dolunay ensesinden saçlarına doğru bir aşağı bir yukarı yapan parmaklarla fazlaca uyuşsa da belli etmemeye çalışıyordu kendince. Artık esmerin bedeni üzerinde bu etkilere sebep olmasını sorgulamaya başlamış, neden en başında değil şimdi bir şeyleri panik haline getirmesine sebep olduğunu kendince anlamlandırmaya çalışmıştı. Fakat bir şey bulamamıştı.
"Ne renk giyeceğim ki? Benim renkli hiçbir şeyim yok. Senin verdiğin atkı hariç."
"Alırım ben sana. Ne renk istiyorsun?"
Renklerle barışmaya çalışmak.
Ömer ondan ağıtını sonlandırmasını istiyordu. Peki Dolunay için bu rica, onca senesine değecek bir rica mıydı? Kafasını çevirip sokak lambasının altında parlayan mavilere değdi. Hayatı için çok başka bir milat olmuş bu adamın henüz kendisine ne kadar karıştığının farkında değildi çilli çocuk. Kalbindeki buzlarını kırdığının, damarlarındaki zehri kuruttuğunun, hatta ve hatta içinde yosun tutmuş o nefretin bile yumuşamasına sebep olduğunun farkında değildi.
"Bilmiyorum," dedi omuz silkip önüne dönerken. "Hangi renk bana yakışır bilmiyorum ki."
"Mavi çok yakışır."
Ömer'in dudaklarından dökülen Dolunay'ın dudaklarını gıdıklamıştı yine, iki yana kıvrılıverdi. Gülüşünü saklamak için kafasını çevirdiğinde soğuk parmaklar çenesini kavrayıp başını çevirdi. Ne olduğunu anlayamadan dudaklarına sıcak bir öpücük bırakılmıştı bile.
"İnsanlar görecek!" Etrafa bakınıyordu fakat midesi çoktan top gibi ufalıp büzülmüştü. "Taşlatacaksın bizi."
Ancak esmerin pek de umurunda değildi. Etrafta ikisinden başka kimse olmadığını biliyordu. Hava çoktan kararmış, insanlar evlerine girmişlerdi. Kehribarlar kendisine dönünce gülümsedi ve bu küçüğün yumuşamasına neden oldu. Azarlayacak mıydı? Yapamıyordu. Sanki kendisiyle arasına çektiği o kalın duvar çatlamış, çatlaklardan çiçekler doğmuştu. Şimdi Dolunay o çiçeklerin kokularıyla sarhoş oluyordu.
Bir süre arabaların vızıltılarını dinlediler. Ömer, bekliyordu. İlişkilerinden bu yana ilk kez bekliyordu belki böyle. Sanki diğerinin dilinden her an camlar dökülecekmiş gibi dikenli hissetmesi bir yana, heyecanlı da hissediyordu. O kriz sonrası bunun üzerine konuşmamışlardı ancak bazı anlar sanki Dolunay bir anda dökülecekmiş gibi bakıyordu. Ömer yine öyle hissediyordu. Sabırla konuşmasını bekliyor ve ona baskı kurmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Ağıt & Zehirden Notalar [bxb]
RomanceKırılmış kanlı parmaklarım ne zaman tuşlara değse, ağıt peyda olur ruhumun en dip, en izbe sokağında. Sen duymazsın; sen görmezsin. Ancak bilirim ben. Her bir damla müzik senin kirpiklerinden...