Olaylar, kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünür.
Haykırmak istediğim anlardan birindeydim. Telefonumdan slow bir müzik açmış, koltuğa uzanmış yere değmeyen ayaklarımı sarkıtıyordum. Kafamın içi en az gökyüzü kadar karanlıktı.
Geceleri çok severdim. Huzurlu olduğum tek an geceleriydi. Her şeyi gece yaşamak isterdim. Tatil bile gece olabilirdi. Denize gece girebilirdim. Gece oyunlar oynayabilirdim. Gece kumlarda uzanıp yıldızları seyredebilirdim. Farketmezdi.
Yaşadığım yer çöplükten ibaretti. Hayat hikayem kendime bile anlatmak istemeyeceğim türde bir dramaydı. Rüya olması için her şeyimi verebilirdim ama geçmişim, ayıkken kabusu yaşamama sebep oluyordu.
Geceleri kabuslarım yüzünden uyuyamazdım çoğu zaman. Hoş, bu çöplükte de uyumam pek mümkün değildi. Kendimi burda rahat hissetmiyordum. Buraya ait ama rahat değildim. Hiçbir zaman.
Ay ışığı camımdan vurmaya başladığında gülümseyip ayağa kalktım ve yatağımın üzerine fırlattığım sigara paketinden bir dal ve çakmak alıp kendimi küçük balkonuma attım. Buradaki en sevdiğim yer burasıydı. Yüksekti ve ben gökyüzünü çok net görebiliyordum.
Önemli olan da buydu.
Demirliğin üzerine çıkıp sırtımı duvara verdim ve ayaklarımı da demirin üzerine yerleştirip çakmağı çaktım. Sigaranın dumanı yüzümü kapattığında kafamı gökyüzüne kaldırdım.
Buraya geldiğim ilk günü hatırladım. O yetimhaneden kaçtığım ve burayı bulduğum ilk günü.
Küçüklüğümde babamı hiç tanımadım. Bir hayaletten farksızdı benim için. Annem bana yalanlar atardı, gelecek baban derdi ama ben hiçbir zaman inanmazdım. Hoş, küçük bir çocukken inanmak istemiştim de. Kim inanmak istemezdi ki?
Annemle beraber birbirimize yeten normal sayılabilecek bir yaşantımız vardı. Annemin acı çekmesine şahit olduğum geceler ne kadar normal olabilirse.
Bir Kasım gecesi annem gözümün önünde öldüğünde ve benim ne olduğunu bile anlamadığım yaşta gerçekleşti olaylar. Detaylarını hatırlamak istemediğim.
O geceyi hatırladım. Daha on yaşındaydım. Kimsemiz yoktu, babam yoktu. Kimsesizdik. Yardım bulma umuduyla sokaklarda koştuğum gece. Annemi toprağa verdikten sonra kimsem olmadığı için beni yetimhaneye gönderdiler.
Hayatımın en kötü günlerini orda yaşadım. Kendime tekrardan hatırlatmak istemediğim şeyleri. Ve on üç yaşımda ordan bir şekilde kaçıp burayı buldum.
Burası tehlikeli ama bir o kadar da evim gibi hissettiren yerdi. Burda her türlü kötülüğü görürdünüz ama burası benim evimdi. Buraya ait olanlar zarar görmezdi. Birbirimizi koruyup kollardık. Benim gibi insanların bulunduğu bir topluluktuk. Kimsemiz yoktu.
Legal bir yer değildi ama bu zamana kadar kimsenin eline düşen bir yer de olmamıştı. Kısacası burası Santa'ydı. Ve bu mahallede yaşıyordum. Yaşamaktan memnun muydum? Zaman zaman. Ama günün birinde çıkmam gerektiğini de biliyordum.
Mecbur kalınca insanın hayatta kalmak için yapamayacağı şey yoktur. Benim için ise ayaklarımın sertçe toprağa basması her şeyden daha önemli. Güçlü olmalıydım. Güçlü gözükmeliydim ve en önemlisi hayatta kalmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOKSÖR ¦ yarı texting
Teen Fiction"Eğer yaraların altında yatan duygular varsa evet, sanat eseri sayılır." Bu kitabın gerçek kişi, kurum ve olaylarla alakası yoktur tamamen kurgudur.