Zaman zaman kendimi rengarenk çiçeklerin arasında ölüme terkedilen o solgun çiçek olarak görürdüm. Suyu verilmeyen, bakılmayan, ilgilenilmeyen o çiçek. O çiçek ne zaman yeşermek istese bir yaprağı düşüyordu hep. Solarak ölüyordu sanki.
Ve şimdi Aras Kara'nın ringe çıkışını izliyorum. Yüzünde kendinden emin bir ifade, dik duruşu ve ne olduğunu bilmediğim planları. Ben ise o solgun çiçek gibi olacakları bekliyordum. Bir darbe bir yaprak düşürecekti, biliyordum.
"Fazla stres yapıyorsun." Daldığım yerden kafamı kaldırdım. Salih iki saattir birileriyle konuşup bir şeyler ayarlıyordu ama hiç oralı değildim. Odak noktam sadece Aras Kara'ydı.
"Kan döküleceğini bildiğim bir maçta nasıl stres yapmayayım?"
"Sanatçılar stresten sıkıntıdan ölüyor diye biliyorum ressam kız, stres sana yaramaz." Boş bakışlarımı gözlerine diktim. Masum bir şekilde gülümseyip bakışlarını tekrar ringe döndürdü.
"Arkadaşın belki kanlar içerisinde o ringe serilecek ve sen hala gülümsüyor musun?" Dediğim şeyle bir anda ciddileşti. Elindeki telefonu bırakıp sertçe bana döndü. Kaşlarım çatık, meraklı gözlerle bakıyordum. Bana beni öldürecekmiş gibi baktığını hissettim bir anlığına.
"Fazla mı konuşuyorsun sen?"
"Doğruları söylüyorum."
"Bir bildiğimiz var ki bu kadar rahatım," burnundan sert bir nefes verdi. "Bu işlere çok burnunu sokma sen."
Gözlerimi devirdim. Burnunu her türlü pisliğe sokmuş birine denilecek en son söz bile değildi ama bunu beni tanımamasına yoruyordum. Demir Polat olsaydı Salih'in bu dediğine kahkaha atardı.
Demir Polat tekrar aklıma geldiğinde sinirle yumruğumu sıktım. Tahmin etmeliydim bir işler planladığını ama kafamı uzunca yormamıştım. Yormalıydım.
Hakem düdüğü çaldığı anda tezahürat sesleri yükselmeye başladı. Cama yapıştım. Yüksek bir yerden izliyorduk maçı ve bir camın arkasındaydık. Camın önünde balkon vardı ama Salih burada durmamız gerektiğini söylediği için çıkmamıştım.
Işıklar sadece ringteydi ve Aras Kara yumruklarını yüzüne siper etmiş atak bekliyordu. Dinçer Aslan ise yüzünde tehlikeli bir sırıtışla rakibine bakıyordu. Bir şeyler olacağını bildiğim için midem kasılıp duruyordu.
Maç devam ettikçe her atakta bir şey olacak korkusuyla istemsiz gözlerimi kapatıyor, panikliyordum. Bu hisleri hissedecek raddeye nasıl gelmiştim bilmiyordum ama engel olamıyordum. İçimde bir ateş yanıyordu ve beni yakıp kül edeceğini bile bile gözlerimi o ringden çekemiyordum.
Bir dakikalık raundlar normal geçiyordu ve henüz sert bir atak olmamıştı. Maç böyle bitecek diye kendimi heveslendirmeye çalışıyordum ama pek mümkün değildi. Aras etrafta dönmeye başlamıştı. Gözlerini Dinçer Aslan'dan bir dakika olsun ayırmıyor ve çevresinde dönüyordu. Ne planı vardı bilmiyordum ama harekete geçecek gibi duruyordu, bu da kalbimi sıkıştırıyordu.
Raund sonuna doğru köşelere birileri gelmeye başladı. Merakla ne olacağını beklerken maçın tahminen son dakikalarına yaklaşıyorduk ve insanlar daha coşkulu şekilde tezahüratlar etmeye başlamıştı.
"Aras'la aranızda ne geçti?" diye sormasıyla ona döndüm.
"Neden soruyorsun?"
"Yeme beni ressam, Aras'ı tanırım ama seninle olan bağlantısını bir türlü çözemedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOKSÖR ¦ yarı texting
Teen Fiction"Eğer yaraların altında yatan duygular varsa evet, sanat eseri sayılır." Bu kitabın gerçek kişi, kurum ve olaylarla alakası yoktur tamamen kurgudur.