Bir yandan şarkı söyleyip bir yandan kırmızı boyayı fırçama güzelce yedirmeye çalışıyordum. Asla istediğim kadar koyu olmadığı için azar azar siyah ekliyordum ama yine de istediğim ton olmuyordu.
Ne zaman bir şeyi istedim de direkt oldu zaten? Hah, işte yine başladık. Boyayı bile kendime bir şekilde bağlamayı başardım. Kulağımın arkasına sıkıştırdığım sigara dalını oflayıp dudaklarıma götürdüm. Bir elimde fırça bir elimde çakmak ve önümdeki tuvalle oldukça estetik durduğumu düşünüyordum.
Her sanatçının bir kusuru vardır diyebilir miyiz?
Okula uzun zamandır adam akıllı uğramadığım için yapmam gereken ödevler gecikmişti. Sürekli kaosta sürüklendiğim için fırsat bulamamam normaldi. En azından hayatımda tek huzurlu olduğum an resim yapmaktı ve keyifle ödevlerimi yapabiliyordum.
Çoğunlukla diyelim.
Gerçekten hayatımdaki tek huzurlu olduğum an resim yapmak mıydı? Aklıma Aras geldiğinde hemen kafamı sallamaya başladım. Yine oluyordu.
O gece Aras'la yaşadığımız ama benim sarhoş olup sonradan hatırladığım o yakın temas sürekli aklıma gelip duruyordu. Pişman değildim hatta bunu uzun uzun düşünmüştüm.
Ona sarılırken de huzurlu olabilmem gerçeğini çok düşünmüştüm.
Pişman değildim ama bunu bilmesine gerek yoktu. Olay daha yeniydi, belki biraz utanıyor olabilirdim ama bir iki gün karşılaşmazsak bunu aşabilirim diye umuyordum.
Aras'ın evinden çıkıp Santa'ya geleli yaklaşık dört saat olmuştu ve ben dört saattir karşımdaki tuvalle cebelleşiyordum. Yapmam gereken bir sürü şey daha vardı ama evet, ben tuvalle savaşmaya devam ediyordum.
Giray'ı hâlâ görememiştim ve bu yetmezmiş gibi Demir'i de hiçbir yerde bulamamıştım. Sabahın köründe nereye kaybolmuş olabilirlerdi ki?
Bu sefer Demir Polat'ı çok pis köşeye sıkıştıracağıma emindim. Dün geceki olay hâlâ aklımdan çıkmıyordu. Nasıl bir pisliğe bulaştığını bilmiyordum ama bildiğim tek bir şey varsa bundan çok iyi çıkarları olduğuydu. Aras'ın düşmanlarıyla ne yapıyor olabilirdi ki?
Aslında aklımda birkaç teori vardı ama yeterli kanıtım olmadığı için hiç üzerine düşmüyordum. Resimden darlanıp fırçamı kenara attım.
"Off!" Huysuz bir şekilde oturduğum yerden kalkıp balkona çıktım. Balkonda sigara içip Santa'dan gelen geçene bakmak çok hoşuma gidiyordu. Boş bir aktiviteydi ama hoştu.
"Umarım külleri yine odama atmıyorsundur yoksa bu sefer gerçekten boğarım seni Ekim Koç." Kapımın kapanma sesiyle hızlıca arkamı döndüğümde sevinç çığlıkları atmam bir oldu.
"Giray!" Hiç vakit kaybetmeden Giray'ın üstüne fırlamıştım bile. "Kızım beni mi boğacaksın yavaş olsana. Yuh! Nefessiz kaldım rahatsız mısın hasta mısın çek o varoş ellerini üzerimden!"
"Varoş eller mi? Bu ellere nasıl varoş dersin? Şu bakımı görüyor musun, peki ya takılarımı? Kör falan mısın sen?"
"Kendini övdü yine Ekim Hazretleri. Hayırdır bugün modumuz yerinde? Aras'la mı geçirdin geceyi yine yoksa ne yaptın?"
"Kanka hiç girme o konulara ya." Giray'a sarılmayı pardon boğmayı bırakıp koltuğuma yayıldım. Giray da dümenden gerçekten boğuluyormuş taklidi yapıp birkaç saniye nefes almaya çalıştı.
Yoksa dümen yapmıyor muydu?
"Hem beni boğuyorsun hem de utanmadan teorimi onaylıyorsun. Kendine gel Ekim, Ateş'e yakalanırsan seni ben bile kurtaramam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOKSÖR ¦ yarı texting
Teen Fiction"Eğer yaraların altında yatan duygular varsa evet, sanat eseri sayılır." Bu kitabın gerçek kişi, kurum ve olaylarla alakası yoktur tamamen kurgudur.