NEDEN...

49.3K 1.8K 100
                                    

Ellerimin altındaki çıplak teninin soğuduğunu fark ettiğimde dudaklarımı ayırdım dudaklarından. Sonra sıkıca sarıldım sanki ısıtabilecekmişim gibi. Oda kollarını belime dolamış, başını boynumun altına yaslamıştı. Her nefes alış verişinde boynuma değen sıcak nefesi kalbimin durmasını sağlayacak türden olsa da, vücudumun başka yerlerinde beklenmeyecek hareketlilikler de oluşturmaya başlamıştı. Bu nedenle, istemeyerek de olsa bedenine sardığım kollarımı açarak omuzlarından tutup benden ayrılmasını sağladım. Ellerini belimden hala ayırmamış, o güzel gözleri ve soğuktan kızarmış burnu ile bana bakarken;

''Çok güzelsin.'' Diye soludum. Bu kelime dudaklarımdan bir dua gibi çıkmıştı. Omuzlarında olan ellerimi çekip yüzünü avuçlarımın arasına aldım, dudaklarımı alnına dayadığımda derin bir nefes çekti içine. Böyle giderse yanımdan ayrılmasını hiç istemeyecek onu kimseye aldırış etmeden buradan kaçıracaktım. Dudaklarımı bulunduğu yerden ayırmadan;

''hoş geldin 2015, hoş geldin ve iyi ki geldin yeşil göz ama şimdi git, git ki seni buradan kaçırmayayım.'' Dediğimde, önce; yavaşça sıkıca tutunduğu belimden çekti parmaklarını, sonra; hala yüzünü tutan ellerimin üzerine koydu ellerini. Alnını, dudaklarımdan uzaklaştırdığında sıcaklığını aradı dudaklarım, anladım ki ben, o karşımdayken bile özlüyordum onu.

Gülümseyerek yüzüme baktıktan sonra hiçbir şey söylemeden kapıya doğru ilerlemeye başladı. Ben, arkasından beline kadar açık sırtını ve biçimli kalçalarını sallayışını izlemeye dalmış, içimde oluşan tutkuyu dizginlemeye çalışırken, o; aniden omuzlarının üstünden kafasın çevirdi ve;

''Kemal!'' dedi önce. Sonra önüne eğdiği başını kaldırıp, gözlerimin tam içine baktı;

''... Kalbime, hayatıma ve bana hoş geldin, iyi ki geldin. Teşekkür ederim...'' Dedikten sonra gülümseyerek çıktı kapıdan.

Hava soğuktu hem de çok soğuk ama söyledikleri kalbimi ısıtmaya yetip artmıştı. Bir süre daha olduğum yerde öylece kaldım. Resmen duygu fırtınasına kapılmış oradan oraya sürükleniyordum. Başımı geriye yatırıp karanlık gökyüzüne bakmamla beyaz kar tanelerinin dökülmeye başladığını gördüm. Bu kar taneleri bile bana Damla'yı anımsatıyordu. Saf, temiz ve güzel... Gözümün önünde beliren hatta hiç gitmeyen yüzü ile şimdiye kadar ciddi anlamda bir şeylere şükretmeyen ben, kar taneleri yavaşça yüzüme dokunurken gözlerimi kapayıp, bir elimi onun doldurduğu kalbimin üzerine koymuş ''Şükürler olsun, onu bana getirdiğin için şükürler olsun...'' diyerek kaç kez Allah'a şükrettiğimi hesaplayamamıştım.

Aşağı salona indiğim de pistin orta yerinde dans eden kalabalığın içinde aradı ilk gözlerim onu, orada olmadığını gördüğümde tuttuğum nefesimi dışarı bırakarak bir oh çektim. Hareket halinde sürekli sağa sola sallanan insanlar nekadar 190 boyundan olsam da görüş alanımı kısıtlıyorlardı. Bu yüzden çevrelerinden dolanarak etrafa bakmaya başladım ve onu; salonun bahçeye açılan büyük camlı kapısının önündeki, beyaz kumaşlar ve mor kurdelelerle süslenmiş bistro masanın etrafında elinde tuttuğu kadeh, hemen yanı başında duran Bora ve birkaç arkadaşı ile yağan karı izleyerek sohbet ettiğini gördüm. Masada ki erkekler ağzı açık ayran budalası gibi onu seyrederken, kız öğrenciler gülümseyerek Bora'nın anlattıklarını dinliyorlardı ve ben şuan deli gibi onun yanında olmak hatta onu da alıp buradan gitmek istiyordum.

Düşüncelere dalmış onu seyrederken gözümün önünde sallanan bir elle kendime geldim. Gözümü kapatıp başımı iki yana salladıktan sonra, boya fıçısına girmiş çıkmış gibi görünen yüzü ile Mücella hanıma baktım.

''Dalmışsın Kemal Hocam.'' Dediğinde sadece dudaklarımı hafifçe yana germekle yetindim.

''Güya Aylin Hanımla geldiniz ama yalnız devam ediyorsunuz geceye.'' Kadın cevap vermediğim halde susmayacaktı anlaşılan bu yüzden kısaca başımdan savmak için.

SANA DOĞRUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin