Gür parlayan saçlarını arkaya doğru yatırmış; lacivert smokini, her zaman ki gülümsemesi ve arkasında duran sakin deniz gibi mavi bakan gözleriyle iskelenin sonunda duruyordu. Sağ kolunu elinin avucu yukarı doğru bakacak şekilde önüne uzatmış; kalın erkeksi sesiyle ''GEEEL'' demişti.. Kendimi göremiyordum ama beni çağırdığını; gözlerimi delip geçen mavi gözlerden, kalbimin onu her zaman gördüğünde ki gibi hızlı hızlı çarpmasından, nefes alış verişlerimin düzensizleşmesinden hissedebiliyordum.
Yanına gidip uzattığı elini tutabilmek için, ona doğru koşmaya başladığımda aramızdaki mesafenin kapanmasından çok açıldığını, Kemal'in gözlerinde ki hüznü gördüğümde anladım ve olduğum yerde durdum. Kemal de gözlerini kapatıp başını iki yana salladıktan sonra. Sol kolunu da sağ kolunun yanına kaldırmış, sımsıkı kapattığı gözlerini açarak ''DAMLAM GEEL, GİTME!'' diye bağırmıştı. Anlayamıyordum ben...ben gitmek istemiyordum tam aksine yanına gidip bana uzattığı ellerini tutmak sonrasında güzel dudaklarının dudaklarımı bulmasını istiyordum. Bunları ona anlatmak için ağzımı açtığımda sesimin çıkmadığını ve Kemal'i artık göremediğimi fark ettim. Nerede olduğumu anlamak için sağa sola bakmaya başladım fakat sadece karanlık ve tanıdığım bir melodi sesi vardı.
Telefonumun alarmı ile gözlerimi açtığımda ilk nerede olduğumu anlayamadım. Yataktan doğrulduğumda nefes nefese kalmış elimi göğsümün üzerine bastırıyordum. Çenemden pijamamın üzerine damlayan suya baktığımda boşta kalan elimi yüzüme götürdüm, AĞLIYORDUM. ben farkında olmadan gözlerimden yaşlar dökülüyordu. Bu gördüğümün gerçek olmadığını kendime ispat etmek için 'KABUS' dedim sesimi yükseltebildiğim kadar yükselterek. Sadece kahrolası bir kabustu gördüklerim ve ben yarım saat sonra onunla birlikte okula doğru yola çıkacaktım.
'NE YARIM SAAT Mİ?' alarmı rahat rahat hazırlanabilmek için yedi buçuğa kurduğuma emindim ve şimdi sekiz olduğuna göre ben yarım saattir bu yatakta kendime gelmeye mi çalışıyordum. Aman ne güzel... diye kendime söylenerek yataktan kalktım. Saçlarımı yukarıdan dağınık bir şekilde toplayarak banyoya girdim. Gördüklerim yüzünden terlemiştim ve saçımı yıkamaya vaktim olmadığı için hızlıca vücut banyosu yapmaya karar verdim.
Duşa kabinden çıktığımda sağ tarafa astığım banyo havlumu göğsümün altına dolayarak, ayak havlusunun üzerine bastım. Buğulanmış aynayı elimin tersi ile sildikten sonra dişlerimi fırçalamaya başladım.
Banyodan çıktığımda saat sekizi yirmi geçiyordu ve benim bir şeyler seçip giymem için sadece on dakikam kalmıştı. Dolabımın karşısına geldiğimde, okulların kapanmasına iki gün kaldığı için okuldaki forma kuralını kaldıran okul yönetimine küfürler savurarak koyu mavi bir kot ve üzerine krem rengi örme bir kazak seçtim. Nemli havludan kurtulduktan sonra seçtiklerimi giyerek makyaj masamın önündeki beyaz pufumun üzerine oturup aynada ki yansımama baktım. Dağınık topladığım saçlarım hiçte fena görünmüyordu bu yüzden onlarla uğraşmamak bana rimel ve parlatıcı sürebilmem için zaman kazandırmıştı. Çantamdan, Kemal'in beni öptüğünde ''çilek gibiler, çok tatlı'' dediği zaman dudaklarımda olan çilek aromalı parlatıcımı çıkararak dudaklarıma sürdüm. Bu söyledikleri aklıma gelince her seferinde yüzüm aynada ki yansımam gibi kıpkırmızı oluyordu. Ellerimi önümde yelpaze yaparak yüzümü serinletmeye çalıştım ve son olarak rimelimi de kirpiklerime dokundurunca işim bitmişti.
Dışarıdaki karlı havaya uygun kaz tüyü şişme montumu alıp botlarımı ayağıma geçirerek çıktım evden. Her gün olduğu gibi onun arabasına doğru yürümeye başladığımda kalbim ağzımda atmaya başlamıştı. Arabanın kapısını açarak yanına oturduğumda yüzündeki kocaman gülümsemesi ile;
''Günaydın Damlam.'' Dedikten sonra alışkanlık haline getirdiği emniyet kemeri bağlama merasimine geçmişti. Üzerimden uzanarak o emniyet kemerimi, ben nefesimi tuttum. Sağ eli koltuğumda sol eli emniyet kemerini tutarak beni koltuğuma hapsetmişti. Yüzüme diktiği mavi gözleri içimi eritirken, her zamanki kokusu ciğerlerime bayram ettiriyordu. Gözümden çektiği gözleri dudaklarıma kaydığında bende gözlerimi kapamıştım. Dudaklarıma değen dudakları ruhumu eritirken, aşk dedikleri soyut kavram, benim için; ona ilk dokunduğum andan itibaren somutlaştığını bir kez daha ispat etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SANA DOĞRU
RomanceBaşına gelen şey onun için cezaların en saçması, en mantıksızıydı... Üniversiteye bile sırf dedesinin zorunlu koyduğu bölümü okumak için gitmişti ama şimdi ondan bunu meslek olarak yapması bekleniyordu... Hemde koskoca şirket başkanlığı dururken...