You Light Up My Darkness

408 56 116
                                    

"Kavga mı etmişler?"

Kaşlarını çatıp yüzüme baktı.

“Kimler?”

"Lisalar?”

Utanır gibi gülümsedi.

"Bilmiyorum. Gidince anlatır sana."

"İyi mi peki?"

"Seni görünce daha iyi olur."

Camdan dışarı bakınca yolu uzattığını düşünmeye başlamıştım. Bütün kestirme yolları kaçırıyordu. Ve gerçekten çok yavaş sürüyordu. Arada bir saatine baktığını da görünce iyice huzursuz oldum.

"Her şeyin yolunda olduğuna emin misin?"

Bana cevap vermedi hatta bakmadı bile. Sadece dudakları anlamlı şekilde inceldi.

Sonunda mahalleye girdiğimizde sabırsızca yerimde doğruldum. Direksiyonu bizim sokağa kırdıktan birkaç metre sonra arabayı durdurdu ve farları kapattı. Kaşlarımı çatıp merakla ona baktım. Neden evin önüne gitmemişti ki? Yüzünde merakımı giderecek bir bakış aradım ama o sadece kolundaki saate bakıyordu. Dayanamayıp koluna dokundum. Bakışları önce parmaklarıma sonra gözlerime döndü ve gülümsedi.

Hiçbir şey söylemeden elini pantolonunun cebine soktu. Geri çıkardığında bana dönüp avucumu eline aldı. Parmaklarımı nazikçe açıp avucuma bir şey bıraktı. Bakışlarımı avucumda parlayan gümüş şeye çevirdim. Havaya kaldırdığımda kolye olduğunu fark ettim.

"Doğum günün kutlu olsun..."

Şaşkınca yüzüne bakmaktan başka bir şey yapamadım.

"A-ama.. Doğum günüm yarın." diyebildim kekeleyerek.

Gülümsedi. Saatini gösterip göz kırptı.

"Yarın oldu."

Utanarak gülümsedim.

"Beğendin mi?”

Kolyenin ucundaki ay şekline bakınca sesli bir kahkaha attım. Bana ayçöreği şeklinde kolye almıştı!

Yüzüne bakıp, "Çok güzel." diyebildim sadece.

"Sana ömür boyu ayçöreği almaya söz vermiştim. Alamadığım günlerin telafisi olsun."

Bakışı öyle yoğundu ki, içgüdülerim kollarımı ona doğru çekerken ben sadece izliyor gibiydim. Ne yaptığımı çenem onun köprücük kemiğine dokunduğunda fark edebildim.

Birkaç saniye hareketsiz kalan kolları sonunda beni sardı. Başım göğüs hizasında öylece kaç saniye durdu bilmiyorum. Sonunda geri çekildiğimde çok yakındık. Ona sarılmaktan daha garip bir duygu olduğunu düşünemezdim. Tabii eğer şu an onun dudaklarının bir santim uzağında durup gözlerine bakıyor olmasaydım!

Kulağıma telefon melodisi geldiğinde olması gereken zaman dilimine geri döndüm. Ama o, bu sesi duymuşa benzemiyordu. Gözlerimin tam içine bakarken dudaklarını ıslattı. Benim dudaklarımdan ise küçüklüğümden beri çok canımı yakan kelimeler döküldü.

"Chanyeol abi..."

Gözlerini sıkıca kapayıp kollarını benden uzaklaştırdı. Başını yana doğru çevirirken çenesini sıkıyor gibiydi.

"Efendim Roseanne!"

Böyle gergin seslenmesinin sebebi ona sarılmamdan rahatsız olması mıydı?

"Telefonun çalıyor." diye mırıldandım.

Uzanıp aldığında daha sakindi. Kulağına götürüp, “Geldik." dedi karşı tarafı dinlemeden ve kapattı. Bana baktığında bakışları yorgundu sanki. Kendini zorladığını düşündüğüm bir gülümsemeyle gözlerime baktı.

Romeo | JiRoséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin