We're Not Just Friends

458 57 173
                                    

Geçen iki hafta hayatıma yeni kararlar, yeni konular, yeni kıyafetler ve yeni dedikodular getirmişti.

Yeni kararlarım; Chanyeol'ü ciddi anlamda unutmaya çalışmaktı, ki bu geçen haftalarda da listemde olduğu için, durumu artık iyice kabullenmiştim. Sanırım başarılı da oluyordum.

Yeni konular; yaklaşan vizeler, ağırlaşan dersler ve Lisa'nın nişanıydı.

Yeni kıyafetler; nişan için, özellikle Jennie'nin ısrarıyla, iki koca gün boyunca gezip yaptığım alışverişti.

Yeni dedikodular ise; artık okuldaki ve yurttaki herkesin benim Jimin ile sevgili olduğumu düşünmeleriydi.

Sabah gözümü onun komik mesajlarıyla açıyordum. Hiç aksatmadan her derse benimle giriyor, kantinde bize ayrılan masada otururken, benim kadar olmasa da artık o da yemek yiyordu. Vizeler için de sık sık kütüphanede çalışıyorduk.

Jimin ile sınırlarımız artık görünmeyecek kadar bulanıktı. Ben hariç, kimse onunla sadece arkadaş olduğumuza inanmıyordu. Jennie ve Jisoo bile onu yanımda gördüklerinde bana imalı şekilde bakmaya başlamışlardı. Hatta Jisoo bir keresinde, Lisa'nın nişanına Eunwoo'yu değil de, Jimin'i götürmem gerektiğini bile söylemişti.

Jimin'in yanında gerçekten rahattım, mutluydum, eğleniyordum. Ve tüm bunları kaybetmeyi istemiyordum. Üstelik aramızda, odama gizlice girdiği o gece dışında duygusal bir yakınlık da olmamıştı. Her fırsatta Romeo 'yu oynaması dışında...

Artık onun Romeo repliklerine alışmıştım. Üstelik bana 'Juliet' diye seslenmesi bile hoşuma gider olmuştu. Ayrıca artık sadece Jimin değil, okuldaki başka insanlar tarafından da o isimle anılır olmuştum.

Bir keresinde Jimin'in salonundaki dev ekranda sevdiğimiz dizinin yeni sezonunu izleyerek sabahladık ve ben ertesi gün derste uyukladım. Dersin hocası kalemini masaya vurup, “Juliet Hanım, dersimde uyumak yerine odanızdaki yatağınıza yatarsanız, emin olun ikimiz de daha rahat etmiş oluruz!" demişti ve ben renkten renge girmiştim.

Kantinde bana sırasını veren bazı erkekler, önümde "Leydim." diye eğilerek reverans yapıyorlardı. Bunu sevimlilik olsun diye yaptıklarını bilsem de kıkırdamaktan kendimi alıkoyamıyordum.

Jimin'le anıldığımdan beri kızlar kadar erkeklerin de ilgisini çekmeye başlamıştım. Gerçi bu ilginin küçük bir sebebi de yeni görüntüm olabilirdi. Aynadaki görüntüme alışmıştım. Kaküllerimi, saçlarımı da elbiselerim kadar seviyordum.

Yine kantindeydim. Jimin, "Zindan'a uğramam gerek." diyerek yanımdan ayrılmıştı. Yine pizza günüydü ve ben yine sıramın gelmesi için sabırsızca bekliyordum.

Tepsimi kayan demir çubuklarda ittirdim. Ama boş olan pizza tepsilerini görünce üzgün yavru köpekler gibi dudaklarımı büktüm. 'Hayır' cevabını alacağımı bilsem de, servis yapan kadına yenisinin gelip gelmeyeceğini sordum. Umduğum cevabı alamamanın üzüntüsüyle tepsime yarım tabak soslu makarna koyup, artık sürekli boş bırakılan masamıza oturdum.

Birkaç dakika sonra masama yaklaşan kişiyle başımı kaldırdım. Uzun boylu, yakışıklı sayılabilecek bir çocuk, yüzündeki gülümsemesiyle bana selam verdi. Elindeki ufak tepsiyi bana uzatıp, "Leydim, yüzünüzdeki hüznü birkaç dilim pizzayla silmek isterim." derken benim dudaklarımdan şaşkın bir gülüş çıkmıştı bile.

Hangisine daha çok şaşırmıştım karar veremedim. Önümde duran iki dilim pizzaya mı, yoksa karşımdaki çocuğun benimle açıkça flört etmesine mi? Bu tarz konulardaki beceriksizlikliğim yüzümdeki acemi gülüşle kendini belli etti ve utanarak teşekkür ettim.

Romeo | JiRoséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin