You're Different Juliet

542 56 283
                                    

Peş peşe gözkapaklarımı birbirine vururken Jimin neredeyse tüm dişlerini göstererek gülümsüyordu. Ben onun evinde perişan halde yattığını düşünürken, o sapasağlam hatta fazlasıyla sağlıklı olarak karşımda duruyordu. Refleks olarak bileklerine çevirdim bakışlarımı. Koyu siyah gömleğinin manşetleri sıkıca düğmelenmişti, altına giydiği aynı koyuluktaki pantolonu ve özenle şekil verdiği koyu saçlarıyla şüphe çekmeyecek kadar havalı görünüyordu.

"Sana diyorum, görünmez olduğunu biliyor muydun?" diye tekrar etti sorusunu.

Kısa süreli şaşkınlığımı üstümden atınca, yüzüne ne söylemek istediğini anlamak istercesine baktım. Dudakları eğlendiğini belli edecek şekilde yukarı doğru kıvrıldı.

"Seni bulmak için birinci sınıfların aldığı tüm dersleri dolaşmak zorunda kaldım."

Gözlerimi kısıp gözlerine baktım.

"Ne yaptın?" derken şaşkınlığım sesime yansımıştı.

Afallamış halim onu daha da eğlendirmişe benziyordu. Gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı.

"Keşke o gece bana adını da söyleseydin. O zaman bütün sınıflara girdiğimde 'Juliet' diye bağırmak yerine, seni isminle arayabilirdim."

Bunu gerçekten yapmış olduğunu sanmıyordum ama şaşkınlığım istemsizce de olsa tekrardan dudaklarımın ve gözlerimin açılmasını sağladığında aynı keyifle devam etti.

"Seni bulmak için kullanabileceğim bilgiler; birinci sınıf oluşun, dünyadaki en kıvrımlı fiziklerden birine sahip olman ve çok çok çok güzel olduğundu. Tabii asabi ve elinin yüz kilo ağırlığında olduğu bilgisi de vardı ama bu yanağımda oluşturduğu ağrıdan başka bir işe yaramayacağı için, bu bilgiyi kendime sakladım."

Yarım bir kahkaha attığında ben hala afallamış yüzümle ona boş boş bakıyordum.

"Şunu söylemeliyim ki gerçekten görünmezsin. Bir an seni bulamayacağımı kabullenip, o bahsettiğin mahalleyi aramayı bile düşündüm."

Görünmez oluşumun ben de farkında olduğumdan, bu durumu umursamadığımı belli ederek omuz silktim. Etrafımızdaki sessizliğe başımı çevirince neredeyse herkesin bizi izlediğini fark ettim. Aynı anda sesimi fısıltıya dönüştürüp Jimin'e doğru eğildim.

"Neden beni arıyorsun ki?"

Sinek vızıltısı sesime kulak verirken gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmıştı.

"Hayatımı kurtaran kişiyi yemeğe çıkarmak istiyorum."

Bunu aynı sessizlikte kulağıma doğru fısıldamıştı ama onun bunu oyun oynuyormuş gibi yaptığının farkındaydım.

Biraz geri çekildim, yüzündeki sırıtmayı görünce somurttum.

"Aç değilim!" dedim huysuzca.

Anında sırtını sandalyeye yasladı, ayaklarını masaya, kitaplardan boş kalan yere uzattı ve ellerini ensesine koyup esnermiş gibi pozisyon aldı.

"Ne yapıyorsun?" dedim, yaptığına anlam verememiştim. Omuz silkti. "Acıkmanı bekliyorum."

Gözlerimi devirdim. Meraklı bakışlar artık canımı sıkmaya başlamıştı. Etraftakilere günlerce konuşulacak malzeme vermek istemiyordum. Anlayışlı olduğumu belli ederek ona döndüm.

"Bak Jimin, yaptığım şeyden dolayı teşekkür etmek için beni yemeğe götürmene falan gerek yok çünkü teşekkürünü zaten kabul etmiştim diye hatırlıyorum."

Duruşunu bozmadan yine omuz silkti.

"Teşekkür etmek için yapmak istemiyorum ki, senin yemek yerken nasıl göründüğünü merak ediyorum."

Romeo | JiRoséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin