Oturacağımız masa çiçeklerle süslenmişti. İki kısma ayrılmış salon oldukça büyük ve gösterişliydi. İsteyen masalara oturup sohbet ediyor, isteyen uzun kokteyl sehpaları etrafında ayakta duruyordu. Etrafta dolaşan garsonlar ise kendilerini hissettirmeden servis yapıyorlardı. Böylece hem resmi hem de sıcak bir ortam sağlanmıştı.
Burada basit bir akşam yemeği için bile haftalar öncesinden yer ayırtman gerektiğini duymuştum. Lisa’nın nişanı bu mekanda yapabilmek için kimleri araya soktuğunu tahmin dahi edemiyordum. Belki de sahibinin evine gidip sabahlara kadar yalvarmış bile olabilirdi. İstemsizce gülümserken bu ihtimalin çok da uzak olmadığını düşündüm. Söz konusu Lisa ise her şey olabilirdi.
Chanyeol'ün bakışlarının üzerimde gezindiğini ona bakmadan bile anlayabiliyordum. Kısa bir selamlaşma sonrası yerimize otururken bana resmen öfkeyle bakıyordu. Gerçi Eunwoo'ya olan bakışlarıyla kıyaslarsam, benimkileri çok da dert etmemem gerekirdi. Eunwoo'yla el sıkıştıklarında gözlerinde öyle bir ifade vardı ki, bu beni korkutsa da Eunwoo'yu gülümsetmişti.
Yanımda oturan Yoona ablayla sohbet ederken kaçamak bakışlarla ona bakıyor ve yavaş da olsa kızgınlığının yerini huysuzluğun aldığını görebiliyordum. Yanındaki boş sandalyenin Mina için olduğunu düşünmek moralimi bozsa da umursamamaya çalıştım. Sonuçta benim yanımdaki sandalye de boş değildi.
Dakikalar sonra romantik bir müzik eşliğinde salona giriş yapan Lisa ve Jungkook'u görünce herkes ayağa kalktı. Deli gibi alkışlıyordum ve mutluluktan ağlamak üzereydim. Lisa öylesine güzel görünüyordu ki, ışıltısını anlatacak kelime bulamadım.
Onca kalabalık içinde beni bulan yüzü gülümsediğinde ona göz kırptım. Alkışlar eşliğinde kısa ama oldukça romantik şekilde dans ettiler. Dansları bittiğinde yanımıza geldiler ve Lisa'yla ikimizin iltifatları birbirine karışırken defalarca sarıldık.
Birkaç dakika sonra Lisa beni kokteyl kısmına çekiştirdiğinde neredeyse yere düşecektim.
"Roseanne doğruyu söyle, elbisem gerçekten yakışmış, değil mi?"
Elini tuttum. "Prenseslere benzemişsin." derken ciddiydim.
Önce gülümsedi. Sonra vücuduma anlamlı bir bakış attı.
"Sen de tam bir afet olmuşsun! Yanındaki kelebeğin nefesini kestiğine eminim."
Ben zoraki gülümserken o masada oturan Eunwoo'ya bakıyordu.
"Kozadan çıkan kelebeklerin böyle yakışıklı olacağını bilseydim, Jungkook'u beklemez her tırtılın peşine takılırdım."
Dirseğimle onu dürttüm. Ama o sadece kıkırdadı. Salondaki insanlarla konuşmak için yanımdan ayrıldığında tekrar masaya oturdum. Güzel bir ritimle çalan müzik dans pistini doldurmaya başladığında Eunwoo bardağını bırakıp bana döndü. Hiçbir şey söylemeden sadece elini uzattı bana. Çekinerek baktığım yüzü gülümsüyordu. Elinin parmaklarımı sarmasına izin verdim.
Elleri bedenime dokunduğunda irkildim. Omuzlarına indirdiğim parmaklarım ona dokunmaya korkuyormuş gibi duruyordu. Şu an kendimi iyi hissetmem gerekirken neden yanlış bir şey yapıyormuş gibi rahatsızdım ki?
“O, değil mi?”
Kulağımdaki sesiyle kendime geldim.
"Uçmaya korktuğun ışık….. Kanatlarını yakmasından korktuğun ateş o, değil mi?”
Masada bizi izleyen Chanyeol'e baktığını görünce başımı eğdim. Sağ elim omzundan göğsüne kaydı. Uzanıp o elimi avucuna aldı ve kalbinin üstüne koydu. Ona baktım. Nasıl anladığını sormak üzereyken gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Romeo | JiRosé
Fiksi Penggemar"Görünmez olduğunu biliyor muydun Juliet?" *Zeynep Sahra'nın "ayçöreği" serisinden uyarlamadır* 201220-230423