"Evim evim, güzel evim."
Jimin girişte durup, sanki aslan yuvasına bakıyormuş gibi huzursuzca dikilince eğlenerek gözlerimi devirdim.
"Korkma, o şarabı senden faydalanmak için içirmedim Jimin."
Söylediğim şeye gülümsedi. Dairenin içine adımladığında kapıyı kapatıp ışıkları açtım.
Aydınlanan daire büyük bir salon kadardı sadece. Stüdyo tipi evlere benziyordu. Küçüktü ama benle Ashley için yeterliydi. Odanın bir duvarını kaplayan ufak bir mutfak tezgahı bile vardı.
Onun da evi incelediğini fark edince lafa girdim.
"Fazla büyük değil ama bana yetiyor. En azından kendime ait bir banyom var. İtalya'daki diğer pansiyonları düşününce bu bir nimet, emin olabilirsin."
Elimle arkamdaki kapıyı gösterdim.
Başını sallayarak duvarlara bakmaya başladığında donup kaldı. Şu an biletlerle kaplı duvara bakıyordu. Birkaç adımla duvara yaklaştı ve incelemeye başladı.
Tiyatro, bale, opera, film, konser, oyun... Bir sürü bilet vardı fakat hepsinin tek bir ortak yönü vardı: Romeo ve Juliet... Şaşkınlığını fark edip sessizce açıklama yaptım.
"Verona'da Romeo ve Juliet'i aramana gerek bile yok. O her salonda karşına çıkıyor. Ben de bulduğum her şeyi izledim."
Sonra gözü biletlerin ortasındaki fotoğrafa kaydı. Onun evinden, odasından, duvarından aldığım resme...
Bunu çektiği zamanlar, Aden'i bırakmaya çalıştığı haftalardı. Sabaha kadar başında bekleyip, krizleriyle başa çıkmaya çalıştığım için bitkin düşmüş, o banyodayken yatağında uyuyakalmıştım. Beni küçük bir kuş gibi kıvrılmış görünce, refleks olarak makinesine uzanıp, uyurken beni çekmiş.
Arkasını döndü. Kalçamı çalışma masasına yaslamış sessizce onu izliyordum.
"Neden bunu da yanında getirdin?" diye sordu.
Hiç düşünmeden omuz silktim.
"Sen etrafımdayken uykumda bile mutlu olduğumu unutmamak için."
Şaşkınlığı gülümsemeye dönmeden önce bir başka duvarda bana hediye ettiği stetoskopu gördü bu kez. Gülümseyerek konuştum.
"Her akşam işten sonra duvarımdaki yerini alıyor. Çünkü o da karanlık gecelerde yalnız olmadığımı hatırlatıp, korkmamamı sağlıyor."
Başını duvardan ayırıp benim olduğum yöne çevirdi. Yavaşça yanıma, küçük balkonuma, geldi. Şafak sökmeden birkaç dakika öncesiydi ve Verona uykudayken bile masalsıydı. Hafif toprak kokusu, yeni uyanmaya başlayan kuşların kısık ötüşlerine karışırken Jimin'e döndüm.
"Biliyor musun, bu anı daha önce rüyamda görmüştüm. Tabii eğer yarısında uyanmamış olsaydım, belki de çok daha önceden şu anı yaşıyor olabilirdim."
Bunu söylerken dudaklarım keyifsizce inceldi.
"Mahalleyi özlüyor musun?" dedi sessizce.
Hiç düşünmeden başımı iki yana salladığımda ona değil Verona'ya bakıyordum.
"Peki, orda bıraktıklarını?"
Neden sorduğunu biliyordum. İnce balkon duvarına yaslanıp konuşmaya başlamadan önce başımı ona çevirdim.
"Özlediğim şeyler var tabii ki. Mesela annemin kokusu, babamın güven veren bakışları, Lisa'nın kahkahalarını ve henüz canlı olarak göremediğim, benim adıma benzesin diye adını 'Rosé' koyduğu küçük kızı..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Romeo | JiRosé
Fiksi Penggemar"Görünmez olduğunu biliyor muydun Juliet?" *Zeynep Sahra'nın "ayçöreği" serisinden uyarlamadır* 201220-230423