Come With Me

456 53 172
                                    

Jimin yaklaşık iki haftadır Aden'i içmiyordu. Sabahlara kadar titrerken, ben başında bekleyip onu sakinleştirmeye, kendine getirmeye çalışıyordum. Bazen de en ağır içkilerle uyuşmasını sağlayıp beynini kandırmaya çalışıyorduk.

İlk hafta çok kötüydü. Öyle kötü kriz anları oluyordu ki, duvarına sakladığı hapları alıp, boğazından aşağı göndermek bile istemiştim. Ama o benden güçlüydü.

Titremesi hafiflediğinde ona Romeo ve Juliet repliklerinden söylememi isteyip direnmeye çalışıyordu. Ben de saçlarını okşayarak dediğini yapıyordum. Hastaneden getirdiğim ilacı bir kere daha kullanmıştık ama bu kez üçte birini enjekte etmeye dikkat etmiştim. Ve bu da güzel bir gece uykusundan fazlasına sebep olmamıştı.

İkinci hafta daha iyiydi. Krizleri oldukça azalmıştı. Sadece önceden Aden'i içtiği saatlerde şiddetleniyor ve biz de o saatleri bildiğimizden hazırlıklı oluyorduk. Ben alnındaki teri silerken, o direnmek için tüm kaslarını zorluyordu. Bu yüzden kriz sonunda iğneye gerek kalmadan, yorgunluktan uykuya dalıyordu. Ben de saçlarını okşuyordum.

Yine Daniel'e içimden bildiğim en ağır küfürleri gönderirken, dizlerimdeki başı kıpırdandı. Yorgun gözleri aralanıp beni aradı. Artık daha iyiydi. Birkaç kilo kaybetmişti. Bu duruma üzülsem de o, forma girdiğini söyleyip memnuniyetle sırıtıyordu. Ama bunu sadece beni rahatlatmak için söylediğini biliyordum.

Bakışlarıyla yarı mahcup, yarı huzurlu gülümsemeyle beni bulduğunda,"Seni yine çok yordum mu Juliet?" diye sordu uykulu sesiyle.

Gülümseyerek omuz salladım. "Kendini yorduğun kadar değil."

Zorla da olsa doğruldu. Keyifsizce etrafa göz gezdirdi. Yemek masasında açık olan kitap yığınına bakıp surat astı.

"Bugün de programın gerisinde kaldık. Bu gidişle birkaç dersten bütünlemeye kalacaksın."

Saçlarını karıştırdım. Sonra gülümseyerek koltuktan kalktığımda uyuşmuş bacaklarımı esnettim. Ona göz kırpıp kitapların başına geçtim.

"Endişe etme. Aden'i bırakmadan önce verdiğin taktiklerle paçayı kurtaracağım.”

Dönem bitiyordu. Ve finaller başlamıştı. Biz de Jimin'in kriz anları dışında her fırsatta kitaplara gömülüyorduk. Hatta son birkaç gün Jisoo ve Jennie da çalışma grubumuza katılmıştı. Ama Jimin'in elleri titremeye başladığı an alarm çalmış gibi ortadan kayboluyorlardı.

Onlara fazla ayrıntı vermeden durumu anlatmıştım. Jisoo da benzer dönemi yaşadığından anlayışla karşılamıştı. O, sadece bir hafta kullandığı halde bırakırken zorlanmıştı. Ama Jimin neredeyse üç senedir kullanıyordu. Yani Jisoo'ya göre işi oldukça zordu. En zor kısmı atlatmıştık. Artık daha iyiydi.

Ben ders çalışırken o, Junghwa ablanın yaptığı çorbayı içmeye başladı. Junghwa abla artık evde olmama iyice alışmıştı. Hatta evin eksiklerini bana sorar olmuştu. Jimin geceleri daha kötü olduğundan sadece kıyafet değiştirmek için yurda gidip geri dönüyordum. O da bu yüzden ikinci kattaki odayı benim için düzenlemişti. Bu durum Jimin'in oldukça hoşuna gitmişti. Bazen Junghwa ablayla birbirlerine manidar bakışlar attıklarını yakalıyordum. Ve o anlarda oldukça utanıyordum.

Junghwa abla masaya, üstüne bol tarçın döktüğü salep bardağını koyunca aldığım kokuyla gözlerimi kapattım. Bu koku bana tek bir kişiyi hatırlatıyordu.

Chanyeol'ü..

O da iyileşmişti ama yanına gittiğim her an uzak davranıyordu. Vurulduğu geceden sonra sanki aramıza aşmamı istemediği duvarlar örmüştü. Etrafımızda insanlar varken ben yokmuşum gibi davranıyor, yalnız kaldığımızda ona soru sorsam bile iki kelimeden fazla konuşmuyordu.

Romeo | JiRoséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin