Mahalleye gelmiştim. Buradaki gülümseyen suratlar beni kızdırmaktan çok rahatlatıyordu. Kendi bahçeme girmeden önce yan eve doğru baktım. Saniyeler sonra kaşlarımı çattım.
Lisa bahçede, mutfak penceresinin önündeki duvara sinmiş, hareketsizce duruyordu. Ne yaptığını anlayamadım. Merakıma yenik düşüp yan bahçeye girdim ve merakla ona doğru yürüdüm. Lisa'ya birkaç kez seslensem de beni duymadı. Ona dokunacağım kadar yakınına gidince ben ağzımı açamadan, gözlerini büyütüp, hızla sus işareti yaptı ve beni de yanına çekip duvara sinmemi sağladı. El işaretiyle pencereyi gösterdi. Kulağıma eğilip fısıldarken öyle sessizdi ki, kelimelerini zar zor duyabildim.
"Chanyeol abim mutfakta Yoona yengemle konuşuyor. Mina'ya olan hislerinden bahsediyor sanırım."
Güçlükle yutkundum. Mantığım Lisa'ya yaptığı şeyin yanlış olduğunu söylemek istiyordu ama kalbim ve kulaklarım Chanyeol'ün dudaklarından çıkacak şeyleri duymak için sabırsızlanıyordu. Daha seçimimi yapamadan Chanyeol'ü dinlemeye başlamıştım bile.
Lisa'nın söylediği gibi, Yoona ablayla konuşuyordu. Ama sesi oldukça gergindi. Yoona ablanın da canı sıkılmış gibi duruyordu.
"Chanyeol istiyorsan ben konuşayım onunla?"
"Olmaz! Hem beklemek en iyisi. Biraz daha zaman geçsin bakalım ne olacak."
"Şimdi böyle söylüyorsun, sonra geç kaldığını düşünüp kendini paralıyorsun."
Sesli şekilde içini çekti. Birkaç dakika kimse konuşmadı. Ben Lisa'yı uzaklaşmamız için çekiştirmeye çalıştım. Ama o direndi. Çıt çıkarmadan bir süre itiştik, ama Chanyeol'ün sesi tekrar kulağımıza geldiğinde durup dinlemekten başka çaremiz yoktu.
"Öyle bir gülüşü var ki; sanırsın mevsim hep bahar... Öyle bir gülüşü var ki sanırsın dünya kupasını kazanmışız. Lisede son iki dersin beden olduğunu öğrenmek gibi, avuçlarındaki kuşları gökyüzüne bırakmak gibi. Öyle bir gülüşü var ki; kahve gibi... Bir kez bakınca, hatırını ödemek için kırk yıl yanında olmayı istemek gibi..."
Sustu.
Sanki Yoona ablayla değil de kendiyle konuşuyordu.
Afalladım. Uzun zamandır tanıdığın biri hakkında yepyeni bir şey keşfetmek gibiydi. Bir anda gözümde bambaşka biri olmuştu. Onu bu tarz şeyler söylerken hiç duymamıştım. O an, Mina'yı gerçekten sevdiğini anladım.
Biri tarafından böyle sevilmek inanılmazdı, Chanyeol'ün birini böyle sevdiğini bilmek ise..
Gözümden düşen yaşı Lisa'dan gizlemeye çalıştım. Ama o duyduklarından dolayı öylesine mest olmuştu ki, şu an hıçkırarak ağlasam bile fark etmezdi. Ona elimle eve gideceğimi işaret ettim. Gitmemem için kolumdan çekse de, parmaklarından kurtulup kendimi evimizin bahçesine attım.
Lisa hala aynı yerde durup dinlemeye çalışıyordu. Ama bana duyduklarım yetmişti.
Eve girdiğimde beklediğimden daha az ağlamıştım. Eski ben olsa gözleri şişene kadar ağlayarak sabahlardı ama şu an birkaç mendil yeterli gelmişti. Demek ki onu unutmayı başarıyordum.
Söylediklerini duymak, içimde bir şeylerin yer değiştirmesine sebep oldu. Sanki ona olan aşkımı koca bir kutuya koyup kilitledim. Anahtarı da boynumdaki kolyeye sakladım. Ve artık o kutuyu tekrar açmak istemiyordum.
Jimin'e olan sinirim, Chanyeol'ün sözlerinin verdiği hüzünle birleşince midemde koca bir boşluk oluşturmuş gibiydi. Yediğim her lokma annemi mutlu ederken, ben sadece beni rahatsız eden şeyleri unutmak için midemi doldurmaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Romeo | JiRosé
Fiksi Penggemar"Görünmez olduğunu biliyor muydun Juliet?" *Zeynep Sahra'nın "ayçöreği" serisinden uyarlamadır* 201220-230423