Annemlere gittiğimizde ikizler direkt dedelerine koştular. Sadece ablamlar vardı. Ne kadar ablam ortalıkta gözükmese de.
Gözüm Sarp'a ilişti; hep şımarık olan, evin neşesi olan çocuk şimdi sessiz sakin koltukta oturuyordu. Sarp'ın yanına geçerken enişteme laf attım.
"N'aber enişte!"
"İş,güç, çocuklar işte. Sizden n'aber?"
"Biz de aynısından."Sarp'ın yanına gidince aşağıdan baktı suratıma.
"Hoş geldiniz teyze."
"Ne oldu sana eşek, çık yukarı da konuşalım."Sarp annesinden bile çok bana anlatır her şeyini.
Yukarı çıktık.
"Ya teyze bir kız var. Çıldırtacak beni, cidden anlamıyorum seviyor mu sevmiyor mu diye. Nasıl anlayacağım?"
"Kızlar biraz zordur Sarpcığım. Daha doğrusu bizi zorlaştıran bir nevi erkeklerdir. Sevgimizi belli etsek giderler, etmesek aldatırlar. Güvendiğimizi göstersek aldatırlar, güvenmediğimizi göstersek giderler. Anlayacağın sizin yaşlarınızdaki kızların gözünde erkekler ya aldatırlar ya da giderler. Ama büyüdüğünde fark ettiğin bir şey de var ki, gerçek aşk her zaman seni bulur, her zaman senin için savaşır ve asla bahane bulmaz. Sevip sevmediğini de tam buradan anlarsın. Seni herkesten üstte tutar, herkes bir yana sen bir yana gibi hissettirir, kimseye olmayan zamanı bir tek senin için boştur, merak eder, arar, kaçmak için değil gelmek için bahane bulur. Eğer seviyorsa ortada belirsizlik yoktur bebeğim. Aşk belirsizlik sevmez."
"Teyze öyle bir konuştun ki eniştemle olan aşk hikayenizi sormamak için zor duruyorum. Ne yaşadınız siz ya?"
"Çok güzel yere parmak bastın. Bak ben Savaş'ın beni sevip sevmediğini nasıl anladım onu anlatayım:Savaş'la ortasonda tanıştık biz. Senin yaşındaydık yani. Tam 4 sene de Savaş benim için normal bir arkadaştan farksızdı. Ve o kadar körmüşüm ki beni o zamanlar sevdiğini anlamamışım hiç. Biz lise sonda sevgili olduk. Kendi duygularımı açmadan önce onunkilerden emin olmam gerekiyordu, çünkü arkadaşlığımızı bozmak istemiyordum. Bu sefer izlemeye başladım. Sadece izledim. Benim için telaşlanıyor mu? Bana zaman ayırıyor mu? Ne kadar önemsiyor? Bunun gibi bir sürü soru vardı kafamda. Aslında ilk 'galiba hoşlanıyor' cümlesini ne zaman kurdum biliyor musun? Siraç dayın Savaş'ı hiç sevmezdi. Yanımda görmek istemezdi, yanına gitmemi istemezdi. Bizi de bir sürü kez yan yana görmüştür zaten. Anlamıştım bir şeyler hissettiğini. İlk o zaman 'acaba mı?' dedim.
Bak o zamanlar hoşlandığım bir çocuk vardı benim. Onunla kıyasladım Savaş'ı. Bana bir şey olduğunda ikisi de yazardı ama Savaş sormak için sormazdı, gerçekten merak ederdi. İkisi de üşüyüp üşümediğimi sorardı ama sadece Savaş çıkarıp ceketini verirdi bana. İkisi de başıma bir şey gelmesinden korkardı ama bir tek Savaş o kötü şeyle başa çıkmama yardım ederdi. Sonra anladım ki diğerinin sevgi dediği şey hiçbir şeymiş. Bunu ilk anladığım anda da 'evet' dedim, 'ben Savaş'la olmalıyım.'
Sonra bir sürü şey yaşadık. Sürekli bize gidip gelmesi yüzünden dayınların sinirlenmesi, sevgili olduğumuzu açıklarkenki gerginliğimiz, aynı üniversiteyi kazandığımızı söylediğimizde Siraç dayının peşimize gelme planları yapması, bir dönem ayrıldığımızda dayınların Savaş'ı neredeyse dövmeye gidecekleri ama aslında haksız olan kişinin teyzen olması, evlenme teklifi falan filan."
"YA TEYZE BU KADAR ANLATTIN, ŞU OLAYLARDAN DA ANLAT! AŞIRI MERAK ETTİM."
"Onları başka güne sakla, her şeyin bir zamanı var. Ama bir söz var: 'Aşk sizi çağırdığı vakit, onu takip edin. Yolları zorlu ve sarp olsa da.'"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖZTÜRK AİLESİ (ABİLERİM) (texting)
Teen FictionAslında bildiğiniz 'abi' kitabı sadece çok fazla klasikleşmesin diye bir de abla ekledim. Şans verirseniz pişman olacağınızı sanmıyorum.