Naddik sivri bir taşla atın postunun bütünlüğüne zarar vermeden eti iri parçalara ayırmaya çalışıyordu. Kanın ve taze etin kokusunu ilk leş yiyici kuşlar almıştı. Naddik her et parçalayıp kenara attığında kuşlar da eti didiklemeye başlıyordu.
Buna sinir olan oğlan, çukurdaki topraktan onlara fırlatıyor, biraz da olsun uzaklaşmalarını sağlıyordu. Daha sonra nehir yatağından biraz taş toplayıp kenara koydu. Kendisine yaklaşmaya çalışan kuşlar ve tilki gibi küçük leş yiyicilere fırlatıp onları uzaklaştırdı. Naddik, bir büyük et parçası daha kestiği sırada kürkünü ayırmak için tekrardan çukurdan çıktı ve işe koyuldu.
Ardından tekrardan çukura geri döndüğünde gördüğü sırtlanda şansı o kadar da yaver gitmemişti. Hayvan koca bir baldırı kapmayı başarmıştı. Şu olanlara şaşırmıştı şayet buraya geldiğinden beri bu kadar çok etçil hayvan görmemişti. Tilki, sırtlan, kuşlar hepsi ondan önce avladığı hayvanın tadına bakmışlardı.
Lakin bu leş yiyicilerden korkmuyordu çünkü bu hayvanlar o kadar da cesur tipler değildi. Onu asıl endişelendiren yakın zamanda bir leoparın ya da büyük kedigillerin de bu taze etin kokusunu alabileceği ihtimaliydi.
Son postu da etinden ayırıp sepetine doldurduğunda güneş batmaya başlamıştı bile. Naddik, bütün gece uyumamış, bütün gün bir şey yememişti ve daha da kımıldamak istemiyordu. Tam pes edip oturacağı sırada ikinci bir tilki sesi onu yeniden ayağı kalkmaya zorladı. Ardından alabildiği kadar et ve post ile mağarasına geri döndü.
Vızıldayan sineklerin onu ısırmasıyla Naddik ne denli kirlendiğini anlamıştı. Üstünde zaten herhangi bir kıyafet olmadığından direkt olarak nehre girdi ve kendini suya bıraktı. Su onu canlandırmıştı resmen. Temizlenme işi bittikten sonra mağarasına geçti ve etleri yatmadan önce kurutmak için hazırladı. Bir parçayı da açlıktan çiğ olarak midesine afiyetle indirdi.
Naddik, o sırada mağaranın girişinden vadiye göz attı. Hendeğin yanında bir hareketlilik ve itiş kakış vardı ama atlar buna rağmen vadiyi terk etmemişti. Bu ona onca kuraklığa ve olumsuz şeye rağmen bir türlü yerlerinden ayrılmayan eski klanını hatırlattı.
Bu düşünceler içinde gülerken birden orada bıraktığı mızraklarını hatırladı. Attan çıkarmıştı ama kenarda bırakmış almayı unutmuştu. Mızraklar hala iyi durumdaydı. Hal böyleyken yenilerini yapmak için vakit kaybetmek yerine onları almak daha mantıklıydı.
Kıyıdan toplamış olduğu taşları eline alıp çukura doğru ilerledi. İki kurt atın kafasından arta kalan parçaları etrafında hırlıyor. Tilkilerse hayvanın ön bacağı için birbirleriyle kavga ediyordu. Naddik ise onları sanki ilk defa görmüş gibi ihtiyatla kenarda duran mızrağına uzandı. O an tilkilerden biri Naddik'e bakıyor lakin önündeki etin mücadelesinden de vazgeçmemek adına onu umursamamış geri önüne dönmüştü.
Hepsi burada, sadece büyük kediler ilginç bir şekilde ortalıkla gözükmüyor diye düşündüğü sırada arkasında bir nefes hissetti. Naddik, ani bir refleksle elindeki mızrağın sivri tarafını arkasına doğru salladığı sırada bir kılıç dişin kendisine saldırmak üzere olduğunu fark etti. Fakat Naddik ondan önce davranıp mızrağıyla hayvanın bacağında derin bir yara açmayı başarmış, bundan fırsat bilerek hızlı bir şekilde mağarasına girmişti.
Koşmanın ve bir kaplanı bu denli yakınında görmenin verdiği korkuyla mağaranın girişine çöken Naddik derin derin nefes aldı. Hayvanlardan kesinlikle nefret ediyordu, en azından sinsice yaklaşanlardan diye düşündü.
Naddik, ölmediğine sevindiği sırada hendeğin etrafında oluşan ikinci bağrışlar dikkatini çekmişti. Sürü halinde dolaşan sırtlanların sinsice, daha yeni bacağında derin bir yara açtığı kaplanın etrafında dolaştığını gördü. Kaplandan akan kanın kokusunu alanlar onu takip ediyor saldırmak için fırsat kolluyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mağara Adamı
Historical FictionMilattan Önce 350 bin... Bu bir Mağara Adamı hikayesidir. (BxB) #1 tarihöncesi #3 Tarihikurgu