Havalar tekrardan soğumadan en azından kendilerine yakın olan dost kabileye ulaşabilmek için Ogvar, Naddik ile hazırlıklara başlamıştı.
Birlikte tam iki gün boyunca çalıştıkları sırada Ogvar, "Aklına alınabilecek başka bir şey geliyor mu?" diye sordu.
Naddik başını olumsuz anlamda salladı. "Hava, çabuk değişi Ogva, çok kalamayız."
Ogvar onu onaylayarak, buraya gelmeden önce kendisine ait olan kıyafetleri onarıp tekrardan giymişti.
Ardından bir kaç kurutulmuş eti artı olarak heybesine atarak mağaradaki patikadan inerek sanki başkalarını şimdiden görebiliyormuş gibi etrafına bakındı. Sonra göz ucuyla arkasından gelen Naddik'e baktı.
Tam önüne dönecekken başını kaldırıp tekrardan arkasına baktı. "Naddik sen ne giydin öyle?"
"Ogva beğenmedi??" Sesi hüzünlü çıkmıştı gencin.
"Hayır, beğendim. " dedi kendi üstünü ve onunkileri incelerken. Neredeyse aynı olan kıyafetler ikisini çift gibi gösterirken beğenmemesi imkansız olurdu. "Nereden buldun bunları?"
"İlk geldiğinde senden kıyafeti çıkardı baktı ben ve yaptım." Dedi Naddik gurur dolu bir gülümseme ile.
Ogvar, onun bu hallerine bayılıyordu. Yeteneklerine, konuşma şekline... hepsine ayrı düşüyordu. "Bu kıyafet benim yolculuğum sırasında ödünç aldığım Kayupoların kıyafeti. Ama benim evimdekiler de biraz süslemeler harici pek de farklı değil. Ve bu bile senin üstünde harika durmuş Naddik."
Naddik patikadan aşağı inip, kendinden uzun kalan adamın koluna sarıldı. "Senin usulüne göre olsun dedi ben, beğenmene sevindim."
"Artık kendi usullerim olduğundan bile emin değilim. Sen, ben ve-," arkadaki çalılıklar arasından gizlendiğini sanarak ikisini izleyen kaplanı baş ucuyla işaret etti. "Bir de Kaplan. Bizi gören birileri olursa korkudan ölmese iyidir."
Naddik, onun baktığı yere bakıp kafasını çevirdi. "Harhar, bizi takip et!" dedi kendi diliyle. Ardından, eşyalarının bir kısmını kaplana yükleyip Ogvar'a döndü. "Şimdi nere gitcez?"
Ogvar, eliyle bir dağı göstererek, "Şu dağ istikametine. Kuzeye gideceğiz, oradan da Ana Nehrin büyük kolunu takip edersek, Kayupoları buluruz." dedi.
Naddik, yaşadığı dejavu hissiyle endişeye kapılsa da bu sefer ilk yolculuğuna nazaran şimdi yalnız değildi.
Eskisi gibi tek kalmayacaktı. Şayet bu sefer yanında ona umut veren birileri daha vardı.
İkisi nehrin zayıf akan kolunu takip ederek ilk başta kuzey dağlarına doğru ilermeye başladılar.
Yoruldukları bir vakit olunca da sırayla da olsa Harhar'ın üstünde yola devam ettiler. Öyle ki Ogvar bile artık bu hayvandan eskisi gibi korkmuyordu.
Harhar da aynı şekilde bu adamın üstündeki ağırlığına alışmışa benziyordu yine de onun çabuk inmesi için bilerek dengesiz ve rahatsız edici şekilde yürüdüğü de oluyordu.
Onlar kuzeye doğru gitmeye devam ettikçe, engebeli arazi de değişti ve açık bozkırlar boy gösterdi.
Bu açık alan ilerleyebilmek için en güzel yol gibi gözükse de aslen en zor olanıydı. Şayet esen rüzgar hızını kesecek hiçbir engelle karşılaşmayınca nefes almayı bile kişilere zorlaştırıyordu.
Yaklaşık yarım ay evresi kadar yolda ilerledikleri bir vakit Naddik, adama dönerek, "Ogvaa şimdi Batı mı gitcez düz mü?" diye sordu.
Ogvar, gencin saçlarını okşayarak bölgenin kenar kısımlarında daha durgun akan göleti işaret etti. "İkisine de gitmiyoruz, onun yerine geceyi burada geçilerim."
"Geçilmek?"
Ogvar, yaptığı hatanın şimdi farkına varırken ufak bir kahkaha attı. "Naddik, sana dil öğreteyim derken sen bana öğretmeye başladın sanırsam."
Naddik, gölete doğru ilerlediği sırada suratını astı. Onunla resmen dalga geçiyordu. "Ben senden iyi konuştu Ogvaa ben geçilmek demem." diye sitem etti.
Ogvar onun bu haline ikinci kez gülerek arkasından hızla ilerleyip dibine yanaştı. Saçlarına ufak bir öpücük kondurdu ve hiç beklemediği anda onu omzuna aldı.
Naddik, bu hareketle ufak bir çığlık atacağı sırada Ogvar, lafa girdi. "Demek sen benden iyi konuşuyorsun? Diğer şeylerde de benden iyi misin bari?" Dediğinde onu göletin oraya kadar omzunda getirmişti bile.
Naddik, ufak bir gülümseme ile adamın omzundan kendini indirdiğinde gözü gölete kaydı.
Ogvar, genci bırakıp Kaplanın üzerindeki eşyaları indirdi ve bir heybenin içinden onun için ayırdıkları etleri çıkartıp önüne koydu.
Sonra tekrardan dikkatini gence vereceği sırada Naddik'in üstündeki gömleği üzerinden çıkardığını gördü.
Ardından alt kıyafetinin de iplerini çözüp çıkarttığında, Ogvar hevesle gülümsedi ve bir refleks olarak o da kendi gömleğini üzerinden çıkarttı.
"Ogvaa sen yüzmek istersen misin?"
Naddik'in çoktan gölete girdiğini gören Ogvar da onun konuşurken yaptığı hataları umursamayarak daha fazla dayanamayıp aynı şekil pantolonunu çıkartıp genci suyun içinde takip etti.
Gölet derin ve soğuktu ama Ogvar nasıl oluyorsa yandığını hissedebiliyordu. Sonunda onun yanına ulaşıp kendine çektiğinde dudaklarına derin bir öpücük kondurdu.
Naddik, adamı itekleyip kolları arasından kurtuldu ve gülerek kıyıya doğru yüzmeye başladı.
Ogvar, onun arkasından gitti ve peşin sıra onu takip ederek kendinden kaçan gencin belinden ikinci kez yakaladı. "Benden bu sefer kaçamayacaksın." dedi gülümseyerek. "Beni böyle koşturarak yorarsan sana önceki gibi bir zevki ikinci kez veremem." böyle demesine rağmen gencin bu oyunundan hoşlanıyordu.
Naddik, "Bana dokun, zevk ver istemiyom ki Ogva." dediğinde adamın alnı kırıştı suratı asıldı.
"İstemiyor muydun yani?" Genci bıraktı.
Naddik, gülümseyerek onun beklentiyle çoktan kalkmış olan erkekliğine elini attı. "Ben sana zevk vermek istiyor bu sefer." dedi gülümseyerek.
Adamın kalbi tekrar çarpmaya başladı. "Ah, yüce Shepha. Sen zaten bana her hareketinle zevki veriyorsun." dediğinde onu kolları arasına ikinci kez aldığında ikisi de mutlulukla gülümsedi.
Harhar ise bu ikisinin gülüşmelerinden ve kızgınlık döneminde hareket eden hayvanlar gibi cilveleşmelerinden rahatsız olmuş gibi onları görmemek için eti ağzına alıp arkasına döndü. Eti kemirmeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mağara Adamı
Ficțiune istoricăMilattan Önce 350 bin... Bu bir Mağara Adamı hikayesidir. (BxB) #1 tarihöncesi #3 Tarihikurgu