Hazır mısınız Far cry primal göndermesi geliyor gfgdfg
Naddik, geçen avladıkları mamutu Kaplan sayesinde mağaraya kadar taşıdıktan sonra kendisi postunu ve biraz da etinden gerisini de Kaplanın karnını doyurması için ona vermişti.
Oğlan da aynı şekilde kendine kışlık bir kıyafet hazırlayıp etini yedikten sonra yıkanmak için ıslattığı bir kürkle kendini sildi. Bu soğukta dereye girecek hali yoktu. Ardından ince bir sopa ve parmaklarının yardımıyla karışmış saçlarını tel tel ayırdı ve gözü geçenlerde topladığı kuru tarak otuna takıldı. Bunu kendi saçında da denemeye karar vermişti ve bundan da hiç pişman olmadı.
Şayet saçları yumuşayıp düzelmişti. Ara sıra yıkamak dışında saçına pek ilgi gösterdiği söylenemezdi. Çoğunlukla omzundan biraz daha aşağı kadar uzayan saçlarını kulaklarının arkasına atar ya da ip haline getirdiği liflerle rastgele tuttururdu.
Saçını incelemek için öne attığında, tıpkı sepetlerde yaptığı gibi örüp öremeyeceğini düşündü. Bu işte tecrübeli gibi bir tutam alıp örmeye başladı. Ucunu da iplerle bağlayıp başka bir tutam daha ördü. Bu yaptığını kabilesi görseydi emindi ki ona gülerdi diye geçirdi içinden ama bu onu durdurmadı.
Kısa süre sonra tüm saçlarını örmüştü. Başını sağa sola savurarak saçlarının bu farklılığına gülümsedi. Örgüleri sevmişti ama saçları hala önüne geliyordu.
Bunun için, bir kaç deneme yoluyla bir şekilde saçlarını tepesinde toplamayı başarmıştı. Fakat onları sallamayı da seviyordu. Bu yüzden arka ve yanları serbest bırakıp sadece tepedeki örgüleri topladı.
Saçlarındaki bu yeni değişim onda tuhaf duygulara sebep olmuştu ama mutluydu da. Kabilesi onu bu halde görecek olsa garip karşılardı. Naddik tek başına olduğunu hatırladı o an. Kimse ona burada tuhaf gözlerle bakamazdı. Memnun etmesi gereken birisi yoktu yanında.
Kendi kendine gülümserken dışarıya çıkmak için ayaklandı ve daha önce bir kısrak avlamak için kazdığı çukura gitti. Belki başka şeyler de düşmüştür diye kontrol etti fakat yoktu.
Naddik umursamamış gibi bu sefer nehre yöneldi. Su içmek için eğildiğinde hemen nehrin karşısında da tarla kuşunu andıran bir hayvan da aynı şekilde su içiyor arada bir kaç nota diziniyle sesler çıkartıyordu. Ardından ağaçların tepesinden başka kuşların sesi daha duyuldu.
Naddik kuşların bu şakımalarını keyifle dinlemek için bulduğu bir kütüğün üzerine oturdu. Bir kuş dikkatini çekmişti o an. Diğerlerinden farklı olsa da bu tarla kuşlarının ötüşünü taklit edebiliyor daha sonra tekrardan kendi ötüşü olan cik cik seslerine geri dönüyordu.
Bununla büyülenmiş gibi kalırken kendisi de dudağını büzüp ciğerlerine derin bir nefes çekti ve ardından dışarıya doğru havayı salarak ıslık sesine benzer bir ses çıkardı. Naddik bile kendisine şaşırırken onu duyan taklitçi kuşlar da aynı ıslığa benzer bir ses çıkartmış ona karşılık vermişlerdi.
Naddik onlarla konuşabildiğini düşündü ve sevinçle dudakları gülümser bir şekilde yukarı kıvrıldı. Daha sonra tekrardan dudağını büzüp ıslık sesi çıkarmaya çalıştı lakin pek de başarılı olamamıştı. Bir sonraki denemesinde ise öncekilere nazaran ıslık daha yüksek oktavda çıkmıştı.
Bu ağaçtaki kuşlara yakın bir sesti. Hazır başarılı olmaya bu kadar yaklaşmışken Naddik durmadan tekrardan bir ıslık sesi çıkardı. Bu önceki kadar yüksek değil ama daha başarılıydı.
Nefesini içeri çekip tekrardan üfledi. Arada tiz sesler bile çıkartabiliyordu. Naddik bu ıslık çalışmalarına o kadar dalmıştı ki her tiz ıslık sesinde Kaplanın kulaklarının yukarıya dikildiğini bile fark etmemişti. Harhar, bu sese nasıl cevap vermesi gerektiğini bilmiyordu, bu yüzden hayvan, genç oğlanın yanına doğru hızla gitti.
Naddik, kaplanın kendisine doğru geldiğini görünce gülümsedi. "Şaşırdın mı?" dedi tekrardan bir ıslık çalarken. "Ben de şaşırdım." şayet kendisi de bir kuşu taklit edebileceğini bilmiyordu. Son bir kez daha mükemmel bir ıslık çalabilmek için ciğerlerine nefes çekip dudaklarını büzdü ve kesintisiz bir ıslık sesi çıkardı.
Kaplan bu sesi duyunca pençelerini içeriye çekip Naddik'in üstüne atlamaya çalışıyor, patilerini onun üzerine koymak için hamle yapıyordu. Naddik kaplanın kendisine heyecanla böyle atılmasına gülümserken o iri cüssesini kendisine yaslamasını engellemek için patilerini kendinden itiyor, kendisi ona nazikçe sarılıyordu. "Çok büyüksün Harhar. Eminim çok da hızlısındır." Naddik hayvanın kafasına hafif bir şekilde vurdu.
"Hadi Harhar koş!" Naddik önden koşmaya başlarken arkasına da eliyle kaplana gel işareti yapıyordu. Hayvan ise işareti anlamış gibi kendinden önce koşmaya başlayan genç oğlanın arkasından düşerek bir kaç adımda onu yakalamış ve sadece bir kaç salise içinde de vücudundaki kasları gerip hızla öne atılıp onu geçmişti.
Aslen Naddik de bu hayvanı koşuda geçebileceğini hiç düşünmemişti. Onun tek istediği koşmaktı ve nefesi kesilene kadar kaplanın ardından koştu. Fakat bir süreden sonra dayanamayıp durdu ve kaplanın vadide geniş bir daire çizerek tekrardan yanına gelişini seyretti. Naddik, bu hayvan kadar hızlı koşabilmeyi diledi o an. Bunun muhteşem olabileceğini biliyordu.
Kaplan döndüğünde o da nefes nefese kalmış bir şekilde karla kaplı vadinin üzerine uzanmış neşeyle yuvarlanıyordu. Naddik bu manzarayla gülümserken, kaplan tekrardan kalkmış üstündeki karları temizlemek için silkelendi ve bu sefer daha yavaş adımlarla vadide gezinmeye devam etmişti. Onun bu şekilde koşmasını seyretmek genç oğlanın hoşuna gitmişti.
Sonra tekrardan ıslık çalmayı denedi. Büzdüğü dudaklarından tiz bir ıslık çıkarttığında, Kaplan kulaklarını dikip Naddik'e doğru koştu. Naddik, ıslık sesiyle hayvanın kendisine gelmesinden oldukça mutlu olmuştu ama hala en az onun kadar hızlı olmayı istiyordu.
O an aklına bir fikir geldi fakat kaplanın bu durumdan hoşlanıp hoşlanmayacağını kestiremiyordu. Naddik, hayvanı bulduğu bir kütüğün yanına getirip tahtanın üzerine çıktı. Sonra kollarını kaplanın boynuna dolayıp bir bacağını kaldırdı. Onun kadar hızlı koşamasa da onunla koşabileceğini düşünerek hayvanın üzerine bindi.
Kaplan üzerinde bir ağırlık olmasına alışkın değildi ama üzerine binen bu genç de yabancı olmadığından ne yapacağını şaşırmıştı. Hayvan hafifçe hırlama sesleri çıkartırken genç oğlanın başını okşamasıyla biraz da olsa sakinleşmişti. Daha sonra hafifçe yeri pençeleriyle eşelerken üstündeki ağırlığı atmak yerine koşmaya çabaladı.
Naddik, hayvana sıkıca yapışmış halde vadide dolanmaya başladı. Harhar zaten iyi bir koşucuydu ve üstündeki yabancı hissiyata bile kısa sürede alışmış hızını kesmeden bir süre daha koşmaya devam etmişti. Bir kaç dakika sonra ise yavaşlayıp durdu. Göğsü inip kalkıyordu ve nefes nefese kalmıştı.
Naddik ise hayvanın sırtından kayarak aşağıya indi ve kaplanın boynuna sarılarak, "Harhar, bu çok güzeldi!" dedi gözleri heyecanla parlarken. Başını kaplanın boynuna dayayarak bir süre öylece sarıldı. Kaplan bunun kendisine gösterilen bir şefkat olduğunu biliyordu.
Genç oğlan bir kaplana binmenin heyecanını hala üzerinden atamamıştı. Emindi ki daha önce kimse böyle bir şey yapılabileceğini bilmiyordu bile. Şayet kimse bu vahşi hayvana, binmeyi bırakın yanına bile yaklaşmayı hayal edemezdi. Hiç kimse...
Kısa bir açıklama yapacağım. Şimdi diyorsunuz ki Naddik ne zaman birilerini bulacak? Yaklaşık bir iki bölüm sonrası için planlıyorum bunu. O vakte kadar da Naddik'in kendini geliştirmesi için olan bir süreç olarak düşünün bu bölümleri.
((ヾ(。・ω・)ノ☆゚+. ve okuduğunuz için teşekkürler
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mağara Adamı
Historische RomaneMilattan Önce 350 bin... Bu bir Mağara Adamı hikayesidir. (BxB) #1 tarihöncesi #3 Tarihikurgu