Grup sonunda geçici bir uzlaşmaya vardığı sırada Harhar, ileri vadiden başka bir kılıç dişten gelen çağrı ile duraksadı.
Naddik, onun bir şeye dikkat kesilmesini ilk fark eden kişi olurken Abena, çoktan tetiğe geçmişti. "Bu başka bir Kılıç diş. Ne yani şimdi kendine yoldaş mı topluyor?" diye alayla sordu elindeki mızrağı daha sıkı kavrayıp pozisyon alırken.
Ogvar, "Saçmalama Kılıç dişler tek gezer." dedi aynı şekilde etrafı kolaçan ederken.
Harhar, ikinci kez çağrı yapan kaplanın sesini duyar duymaz hızla sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladı.
Bu durumu anlamaya çalışan diğerlerine nazaran Naddik'in tahmini vardı. "O dişi olmalı," dedi bakışlarıyla boş vadiye bakarken. "Dişiyi duydu ve sert kış gelmeden önce onunla birlikte yuva kurmaya gitti."
Ogvar, Harhar'ın arkasından bakarken onun bir gün gideceği gerçeğine üzüleceğini düşünmemişti bile ama şimdi içinde bir şeylerin burukluğunu hissediyordu. "Yani o bir daha geri dönmeyecek mi?"
Abena ise uzaklaşan kaplanı izlerken şaşkındı, "Yani o da her hayvan gibi içgüdülerini takip ediyor. Ben onun senin olduğunu düşünmüştüm"
Naddik, yalnız geçirdiği onca vakti düşündü. Harhar o dönemlerde kendisine yoldaş olmuştu. Tanışmaları ne kadar talihsiz bir olay sonucu olsa da bir şekilde ilişkileri iyiye gitmişti.
Ve Naddik, onun bir dosttan çok hayvan olduğu gerçeğini dahi unutmuştu. Oysa Harhar da bir gün gidecekti. Her hayvan gibi yuva kuracak ve kendi mağarasını bulacaktı. Sonra da yavruları olacaktı.
Naddik hüzünlü bir ifadeyle konuştu. "Kaplan özgür hayvan. Ben ona 'takip et' demedim ki. O da yuva kurar ve ona yavru gerek. Onu yanımda tutamam. Bu yanlış olu." dedi.
Ogvar, Naddik'in moralinin düştüğünü fark etmişti. Gence, yalnız olmadığını hissettirmek için sıkıca sarıldığı sırada, "Haklısın. Her canlı özgür olmalı Naddik ve kendi doğasına uygun yaşamalı. Kaplan da kendi yolunu seçti. Umarım mutlu olur," derken içindeki hüzünü gizlemeye çalıştı.
Abena ise bir süre sessizce düşünürken, bu durumu mantıklı bulmuştu, "Evet, doğru." dedi Naddik'e bakarken. "Ama seni de arkada bırakmaz." Diye konuştuğunda Naddik şaşkınlıkla Abena'ya baktı.
Daha yeni O, Naddik'e teselli vermeye mi çalışmıştı?.. Abena, kendisine dikkatle bakan gencin göz hapsinden kurtulmak için boğazını temizler gibi yapıp bakışlarını öne çevirdi. "Yani sadece tahmin. Kılıç dişler iyi hatırlar ve sadıktır da. Kendisine bakan kişiyi unutmaz. Mutlaka geri gelecektir." dedi sesi son cümlelerde daha da kısık çıkarken.
Ogvar, bu durumdan rahatsız olmuş bir şekilde Abena'nın yanına ilerleyip omzuna vurdu. "Sana mı kaldı ona teselli vermek!"
Abena, acıyan omzunu ovuşturduğu sırada genişçe gülümsedi. "Onu alacağım için biraz iyi davranmamda sakınca yoktur bence. " dedi.
Ogvar, bu sefer Abena'nın kafasını kolunun altına sıkıştırdığında etrafındaki herkes gülmüştü. "Sen ancak ikinci bir sakat bacak alırsın!" diye onu sıkıştırarak kolunun altında sürümeye devam etti.
Naddik bu ikisini izlerken onların gerçekten yakın olduğunu düşündü. Zaten vadinin derinliklerinden gelen doğal seslerle çevrelenen bu ortamda yürüyen grup içinde Naddik, aslen kendinden önce bu ikisinin bir kardeş kadar yakın olduğunu öğrenmişti.
Babalarının dostluğu ile başlayan arkadaşlıkları yıllar geçtikçe bundan da öte bir boyut olan kardeşliğe kadar süregelmişti.
Naddik, kavga eden ikiliden gözlerini ayırırken çıkmak üzere oldukları vadiye bir kez daha baktı. Kaplanın ayrılışıyla birlikte içinde farklı duygular ve düşünceler dolaşıyordu...
Merak etti, acaba Annesinden yavru mamutu kopardıklarında o da içinde bir boşluk hissetmiş miydi?.. Onu arkasında bırakmak zorunda kalmak Anne için de bu kadar zor mu olmuştu?..
Naddik ile grubu tekrardan önüne dönüp gitmek için hamle yaptıkları sırada, şaşkınlıkla durdular.
Bir grup adam etraflarını sarmıştı ve dost olmadıkları açıkça görünüyordu. Abena, "Haduma'nın insanları her zamanki gibi." dedi olduğu yerde dururken.
Naddik, Ogvar'ın koluna girdiği sırada gözü kendilerinden oldukça farklı kıyafetler giymiş yabancılardaydı. "Ogvaa kim bu?" diye sordu.
Ogvar ne olur ne olmaz yumruğunu sıkıp sallamaya hazır dururken Naddik de sapanını hazır tutuyordu. "Bunlar Kayupolardan Naddik. Ama koruyucular pek de hoş sohbet görünmüyorlar, hiçbiri hoşgeldiniz işareti bile yapmadı. Bir şeyler yapmalı mıyız?"
Abena, "Hep yaptığın gibi görünüşünü kullansana. Kocaman gülümse ve ilk işareti sen yap." dedi.
Ogvar, umutsuz bir iç çekerek yüzüne dostane olduğunu düşündüğü bir gülümseme koydu. Ellerini açıp onlardan birine uzandı. "Ben Ogvar, Boşim-,"
Ogvar, daha kendini tanıtamadan arkasından bacağının kenarına saplanan bir mızrakla susturuldu. "Başka harika önerilerin var mı Abena?" diye sinirle konuştuğunda Abena çaktırmadan gülmeye başladı. Ogvar, bunu bilerek yaptı, diye geçirdi içinden.
"Bu benim bacağıma vurduğun içindi. Ödeştik sayarsın."
"Ogvaa." Dedi Naddik kısık bir sesle. "Onları sapanla yavaşlatayım?" Gözü Ogvar'ın bacağına kaydığında yüzünde acı bir ifade oluştu.
Ogvar, gencin saçını okşadı. "Hayır. Onlar bizi Haduma'ya götürecek. Biraz kabalaşarak ama en azından gideceğiz."
Böyle demişti şayet Naddik gerçekten onlara saldırmaya kalksa birini ikisini yaralasa bile diğerleri ona tehdit olurdu.
Naddik, bu durumdan ne kadar hoşnut olmasa da ona güvenerek başıyla onayladı ve tanıdık olmayan bir dilde konuşan adamların yapacaklarını izledi.
Adamlar mızrakların ucuyla Naddik ve diğerlerini ileri doğru gitmeleri için ittirdiğinde Abena isyan ederek konuştu. "Kabalaşmaya gerek var mı cidden?" dedi sırtına batan sivri şeyle yüzünü buruştururken. "Bizi durdurduğunuzda zaten o yöne gidiyordum."
Ay bu bölüm içime sinmedi. Ve harhar temelli mi gitti? Hayır. Ama gidecek miydi? Evet.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mağara Adamı
Ficción históricaMilattan Önce 350 bin... Bu bir Mağara Adamı hikayesidir. (BxB) #1 tarihöncesi #3 Tarihikurgu