baksana, ne güzel parlıyorlar gökyüzünde yıldızlar. gecenin dördü olmalı saat. uykusuz kaldığım gecelerden biri daha işte, klasik.
sana yazılarımı yazdığım defterim artık kartonlardan birinin içinde. seungmin'e kızgın olsam da gidecek yerim yok, şimdiden eşyalarımın çoğu oraya taşındı bile.
yatağımın önünde oturuyorum, perdeyi sonuna kadar açtım. pencereyi de öyle. soğuk içeriye doluyor ve üşüyorum.
yıldızları izliyorum.
sen yoksun, artık olmayacaksın da.
sabah olduğunda unutacağım belki seni, deneyeceğim en azından. ama gece olunca ne yapacağım ben felix? lütfen bana akıl ver.
sen benim yıldızımdın. çillerini her öptüğünde sana öyle seslenirken, şimdi yıldızlarla dolu gökyüzünü gördüğümde senin aklıma gelmemeni nasıl sağlayacağım?
bak işte, şuradaki parlıyor. yanındakiler soluk biraz daha. biraz daha uzakta bir tanesi daha parlıyor. yüzündeki çiller gibi. bazıları soluk, bazıları belirgin olan o çiller. ve kalp şeklinde olanlar.
bir yerlerde nefes alıyorsun.
her gün birileri görüyor seni.
karın mesela.
günaydın demeni her gün duyuyor, geceleri de iyi geceler diyorsundur ona.
bir yerden alışveriş yapıyor, sevdiğin şeyleri görünce gülümsüyorsundur yine.
rastgele birileri seni gülümserken görüp geçiyor felix, ama ben iki yıldır bir kez bile görmedim seni.
bu canımı acıtıyor, paramparça ediyor.
seni özledim.
unutabilir miyim bilmiyorum ama özlüyorum. belki adın silinecek aklımdan, yüzün, saçların, sesin, kokun... ama içimde bir yerlerde eminim ki ölene kadar özleyeceğim seni.
sen özleme beni çilli çocuk.
yine de dayanamam üzülmene.
çillerinin üzerinden akan her yaşı düşünürsem yıldızlara bakarken hüngür hüngür ağlarım.
artık hangi ülkede olduğunu biliyorum en azından. saat altı orada. uyandın mı? iyi yiyor musun yemeğini? hayat yorucu mu felix?
benim için de iyi bir gün geçir, bugün iyi hissetmiyorum.
_
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
