10. Bölüm: Duygusallık

1.9K 119 354
                                    

Amerikadan (günümüz)

O gün sakinleşmiştim. Yani olabildiği kadar. Kendimi acındırmaya çalışmıyordum. Bana acımayın, bana üzülmeyin, bana "zavallı" der gibi bakmayın. Bende normalim, sadece anksiyetem var diye zavallı mıyım?

Neden bunu deme gereği duyduğumu bilemiyorum. Herhalde travmamdan dolayı. Herneyse, şimdi bunun sırası değil. Türkiye şu an ölüyor durumda ve ben hiçbir şey yapamıyorum.

Aslında birkaç şey yaptım ama yetersiz. Mesela 5 şubatta beraber uyumuştuk ve karşılığında dolar düşecekti. Doları 19.50'den 16'ya düşürdüm. Normalde bu, Türkiye benimle cinsel ilişkiye girerse anca düşürebileceğim bir rakamdı. Ama durumu mâlum, bu yüzden fazladan düşürdüm. Daha fazla düşüremem, cumhurbaşkanım kabul etmez hem de dünyada merak ve sorgulama konusu olur.
Bir başka şeyde, hemen olarak yardım yapanlar arasında bende vardım ve fazlaca yardım yaptım.
Ancak bunlar yetmiyor ve elimden gelenler anca bunlar...

Şu an canım o hastaneye gitmek o kadar çok istiyor ki, anlatamam. Ama gidemem de. Çünkü onun hiçbir şeyiyim. Hayır, kendimi acındırmıyorum. Gerçekten hiçbir şeyiyim. Ne abisi, ne akrabası, ne arkadaşı, ne de sev-  ah, kısaca hiçbir şeyiyim.

Deprem üzerinden yaklaşık 9 gün geçti ve bu 9 günde de çok fazla şey değişti. Ölü sayısı en son 35 bin civarındaydı ve 105 bin kadar da yaralı vardı. Ama iyi bir haber daha vardı ki o da, Türkiye uyanmıştı!

Azerden

Abim uyandı! Şükürler olsun, abim uyandı! Doktor
"Sizi ilk başta hatırlamayabilir. Bu normal çünkü, kısa süreli ve geçici hafıza kaybı yaşıyor. Ama kendinizi tanıtırsanız hatırlama ihtimali de var. Lütfen onu üzecek şeyler söylemeyin ve moral verin. Ayrıca da çok sarılmayın, dinlenmeye ve rahat olmaya ihtiyacı var. Şu an hafif narkozda olduğundan mayışmış durumda, haberiniz olsun. Geçmiş olsun"
Demişti ve şu an kapıdan giriyorduk.

Kırgız ilk gireniniz oldu. Ardından ben ve en sonda Kazak. Girdiğimizde gördüğüm manzara içimi acıttı. Bilmem kaç tane makineye bağlıydı. Serumla besleniyordu ve deprem akciğerini etkilediğinden, oksijen maskesi olmadan nefes alamıyordu.

Kırgız derin ama titrek bir nefes verdi ve abimin yanındaki sandalyeye oturdu.

Kır: Türkiye? Türkiye'm. İyi misin ablacığım?

Abim, Kırgızın ağlamaktan kızarmış olan gözlerine bakıyordu sadece. Konuşsa devamını getiremeyecekti.

T: Sen de, kimsin?

Zorla kurduğu bu cümle Kırgızı ağlatmaya yetti. Ablam elleriyle suratını kapattı ve ağlamaya başladı. Kazaksa hemen yanındaki sandalyeye oturdu ve Kırgızın sırtını sıvazladı.

T: Neden, ağ-lıyor-sun?

Bu cümlesinde de adam akıllı konuşamamıştı. Hem yorgunluktan hem acıdan hem de narkozdan uzun bir süre de böyle konuşacaktı. Hatta doktor, birkaç gün yürüyemeyeceğini de eklemişti.
Kırgız hemen gözlerini sildi ve abimin elini tuttu.

Kır: Hayır! Hayır ağlamıyorum, gerçekten.

Abim gözlerini etrafta gezindirdi ama bende duraksadı.

T: Sen, neden, oturmu-yorsun?

Az: Sa-sadece dalmışım.

Hemen Kazakların karşısındaki, abimin diğer tarafındaki sandalyeye oturdum ve elini tuttum. Eli buz gibiydi ve ülkesindeki soğuktan olsa gerek, bembeyaz kesilmişti vücudu.

T: Neden, buradasınız? Ben neden, buradayım? Ve bana, neden, öl-ümden dönmüşüm, gibi bakıyor-sunuz?

Kaz: Kardeşim, biz senin aileniz. Tabii ki de yanında olacağız. Ve evet sen ölümden döndün, bu yüzden buradasın. Ama geçti, şu an her şey yolunda. Sen iyisin, biz buradayız!

Köle ~ Ametürk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin