27. Bölüm: Geçmişler Pt:1 (Türkiye)

1K 54 136
                                    

(Bu sefer düz yazıya geçiyorum yani "" kullanacağım çünkü böyle daha hızlı ve güzel yazıyorum. Bu arada eğer eğik yazı kullanıyorsam anlayın ki geçmişte yaşanan bir olaydır o.)

Amerika bu sefer gözlerime bakabildi. "Hayır." Dedi yanlış anladığımı söylemek istercesine. "Ne utanıyorum ne de şüpheleniyorum senden güzelim. Benim korkum, anlatırken yaşayacaklarım."

Amerika'nın dedikleri üzerine aramızda küçük bir sessizlik oldu. Bu sessizlik ikimizi de sorgulatmıştı, geçmişlerimizi anlatıp anlatmamak arasında kuşkuya düşmüştük.

"Aşkım" dedim ve yüzünü yattığım yerden avuçlarım arasına aldım ve yüzüme çevirdim. Söylediğim 'Aşkım' sözcüğü gözlerini parlatmıştı sanki.  "Eğer istemiyorsan anlatmak zorunda değilsin. Seni zorlayacak değilim."

İstiyordum, geçmişini hep merak etmişimdir. Ama onu zorlayamazdım da. Çünkü hayat onun hayatı, seçim onun seçimiydi.

"Hayır." Dedi. "Sanırım haklısın güzelim, yüzleşmem gereken bir geçmiş var. Hatta yüzleşmemiz."

Evet, her ne kadar tarih açısından harika olaylara sahip olsam bile Ch evrenindeki hayatımda bu geçerli değildi maalesef. Hatta öz kardeşlerimin bile bilmediği olaylar varken bu geçmişe parlak demek pek de doğru olmazdı.

"Kim başlasın?" Diye sordu bana.

"Bilmem, istersen ilk önce ben anlatayım. Sen de o an moda falan girersin." Diyerek yattığım yerde doğruldum ve sırtımı yatağın başlığına yaslayarak yorganı üzerime çektim.

"Pekâlâ." Dedi ve üstümdeki yorganı biraz çekerek başını bacaklarıma uzattı. "Seni dinliyorum bebeğim."

Derin mi derin bir nefes verdim. Heyecen tüm vücudumu sararken ilk anılarımı ve nereden başlamam gerektiğini düşündüm.

(Not: Ülkelerin doğum tarihleri ve kuruluş tarihleri aynı değildir. Daha erkendir. Mesela Türkiye, cumhuriyetini kurup kendi namını dünyaya duyurduğunda insan yaşı olarak 11 yaşındaydı.)

"29 Ekim 1881'de doğdum. Doğduğum zaman babam Osmanlı İmparatorluğu baya kötü bir durumdaydı, annem Safevi İmparatorluğu ise kanunen çoktan çökmüş sayılıyordu. Annem sağlıklıydı, babam ise yıkılmanın eşiğinden dönüyordu. O zamanlar Kırgız ve Kazak insan yaşına göre 4 yaşındaydı ama kendilerini resmî olarak duyurmamışlardı. Kendimi bildim bileli baskısız bir ortamda yetiştim yani rahattım. Ancak tek sorun annemle babamın durumuydu. Ben doğduktan sonra annem kötüleşmeye başladı, babamsa iyice beterleşti. Ben 4 yaşlarındayken babamların durumu iyiye gitmeye başlamıştı. O sırada da Azer doğdu zaten."

Amerika anlattıklarımı can kulağıyla dinlerken kıkırdadı. "Fırsattan istifade, yapmışlar sonuncuyu."

Onun dediğine kahkaha attım ve saçlarıyla oynamaya başladım.

"Her neyse. Azer'den sonra her şey daha da kötüleşti. Annem ayakta zor duracak hâle gelmişti, yemek bile yapamıyordu. Bu yüzden evin tek kızı olan Kırgız 9 yaşında yemek yapmayı öğrendi ve bize yemekleri o yapmaya başladı, bir yandan da Azer'e bakıyordu. Ayrıca Kazak ve ben de ev işlerini ele aldık. Temizlik, bahçe gibi işleri biz 2 erkek yapıyorduk. Ve aynı zamanda da okulda eğitim alıyorduk.

Babamsa yataklara düşmüştü. Her zaman hastalanıyordu ve eve durmadan hekim çağırmak zorunda kalıyorduk. Ama o, durumunun farkında olmasına rağmen yine de hekimleri dinlemiyor ve bir şekilde ayakta durmaya çalışıyordu. Elbette de başaramıyordu."

İşte buradan sonrası benim için hüzünlü kısımdı. Yutkundum ve ağlamamayı umdum.

"5 sene geçti, annem öldü. O zaman ben 10, Kazak ve Kırgız 15, Azer'se 6 yaşındaydı. Annem ölünce babam baya bi' sarsıldı. Hatta bu yüzden ülkesindeki isyanları bastıramadı. 1. Dünya Savaşı'nı da kaybettiği için iyice kötü oldu. İsyan eden azınlıklar (Sırplar, Yunanlar, Ermeniler vs.) bağımsızlıklarını kurmaya başladılar. Babamsa hiçbir şey yapamadı."

Köle ~ Ametürk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin