0.9

766 154 11
                                    

Yaşamaktan nefret ediyordum. Her saniye acı içinde olmaktan ve kendi bedenim üzerinde bile kontrol sahibi olamamaktan.

Öldürmekten nefret ediyordum. Doymak için deriye yapışan bir asalak gibi taşıyıcıya fark ettirmeden onu emip durmaktan. Ta ki içemeyinceye kadar doyup tombul bir kene gibi toprağa düşmekten.

İnsanlardan da nefret ediyordum. Bir zamanlar onlardan biri olduğum için daha çok. Ama belki de sadece onları kıskanıyordum.

Sıkıldıklarını söyledikleri huzurlu hayatları. Yanlarında olan ailelerini ya da her seferinde birilerinin ölümünü izlemek zorunda olmayışlarını. Her seferinde tek başına kalan kişi olmamalarını.

Ama en çokta ölmelerini kıskanıyordum. Ne yaparlarsa yapsınlar eninde sonunda gidebilecekleri bir kurtuluşları vardı.

Yaşadığım her saniye dahada bilinmez bir sona ilerliyordum. Zihinsel olarak yaşlanıyorum ama bir gün gerçekten de ölebilecek miyim? Ne kadar süre sussuz kalabilirim? Bu beni öldürür müydü yoksa canavar yaşamam için kontrolü ele alır mıydı?

Muhtemelen evet. En azından bu zamana kadar beni yaşatabilmek için her şeyi yapmıştı.

Rüzgarı saçlarımın arasında hissederek son hızla koştum. Ağaç gövdeleri tek bir şerit halinde gözlerimin önünden geçerken milyonlarca kokuyu algılıyor tonlarca farklı sesi duyup ayrıştırıyordum.

Tek istediğim şey ilerlemeye devam etmekti. Bedenimin içinde dolanıp duran sıcak taze kan yüzünden bitmek bilmez yoğunluktan kaçmak için rüzgara ihtiyacım vardı.

Ayak tabanlarım toprağı kaldıracak şekilde zorlukla yavaşlayıp durdum. Ormanın sonuna ulaşmıştım. Hemen önümde yamaç ve altında sonsuza uzayıp giden şehrin canlı ışıkları vardı.

Yamacın ucuna geldim ve derin soluklar alarak bekledim. Sadece gözlerimi kapatıp bir süre hareketli şehrin sesini dinledim.

"Bugün dolunay çok güzel. Değil mi?" Sinsi bir şekilde yaklaştığını düşünen kurt ona dönmemle duraksadı. Tüm tüyleri diken diken oldu. İleri atılacak gibi durarak dişlerini gösterdi ve hırlamaya başladı.

"İyi günündesin." Kahkaha atıp ona arkamı döndüm. Olduğum yere çöküp oturdum. Çevremde hala duyguları ile hareket eden kişileri görmek güzeldi çünkü benim içimde hiçbiri kalmamıştı.

Patiler yavaşça toprağı döverek yanıma kadar geldi. Üzerinden dayanılmaz bir et kokusu yükseliyordu. Kahverengi kürkü kan yüzünden topak topaktı. Muhtemelen besleneli birkaç saat olmuştu

"Benimle eve gelecek misin?" Cevap veremeyeceğini biliyordum ama belli bir süre kürk torbası ile yaşayınca bazı hareketlerini öğreniyordunuz. Özellikle de o kürk torbası korumak zorunda olduğunuz ölümlü bir insana aşık olduğunu söylüyorsa.

Boylu boyunca yere uzanıp ön bacaklarını önünde çaprazlayıp birleştirdi ve kafasını da üstüne koydu. Bu hayır demekti.

"Yine tüm ormanı yeme de..." Acı içinde mırıldandı bende gülümsedim. Yan dönüp ona baktım. Öylece ayı izliyordu. Bu koca kurdun içinde bir insan ruhu olduğunu bilmek çok garipti. Görüyorsunuz ya bir vampir olarak benimde hala anlam veremediğim şeyler vardı.

"Jeongin'i çok yalnız bırakma." Onun adını duyduğu gibi kulaklarını dikti. Sanırım söylediklerim onu şaşırttı çünkü genelde Jeongin'e yaklaşma derdim.

Sırf bu sebeple onu iki kez öldüresiye dövmüştüm. Üstelik Jeongin'den uzak tutmak için her boku da denemiştim. İki farklı dünyanın birleşmesinden hiçbir zaman iyi bir sonuç çıkmazdı.

Modern Çağ Vampiri ✔️ (Minsung)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin