1.3

653 140 43
                                    

Aldığım haberle Kafkasya'dan Kore'ye geri dönmek için en hızlı yol olarak uçmayı seçtim. Hayır uçakla değil kendi başıma. Bir kartal olarak.

Uzun süre dinlenmeden gündüz güneşinde gidebilecek bir türdü. Her ne kadar diğer sabah haberlerde Kafkasya türü bir kartalın Güney Kore'de görülmesi olay olacak olsada en mantıklı seçeneğim buydu.

Neredeyse duvarlara çarparak soluk soluğa evime girdiğimde Felix beni karşıladı. Bitap düşmüştüm ve tenim yanıp kıpkırmızı olmuştu. Ama dinlenmeye vaktim yoktu. Aptal Müdür olay yerine ulaşıp her şeyi mahvetmeden orada olmalıydım.

Felix buz poşetlerini kuvete boşaltıp bana soğuk bir banyo hazırladı. Tenimin normale dönmesi yaklaşık 10 dakika sürdü. Ardından basit bir kot pantolon ve tişört giyerek ceketimi alıp çıktım.

Olay yerine Felix'in sürmek zorunda kaldığı arabayla gittik. O arabada kalmak zorundaydı çünkü güneşle arası hala pek iyi değildi.

Beni bir süre idare etmesini umarak geniş bir şapka maske ve güneş gözlüğü taktım. Polis arabalarının dolu olduğu sarı şerit çekilmiş binada kimseyle uğraşmak veya durdurulmak istemedigim için gizlenerek girdim.

İnsan kızının evi oldukça küçük kutu gibi bir salonla birleşik mutfak ve ona bağlanan bir yatak odasından oluşuyordu. İçeriyi beyaz ve toz pembe renkleriyle donatıp başınızı çevirdiğiniz her yere bir saksı çiçeği iliştirmişti. Ne yazık onların hepsi kızın yokluğunda solup gidecekti.

Müdür salonun tam ortasındaki kalabalığın içinde beyaz koruma kıyafeti giymiş bir adamla konuşuyordu. Ne dediklerini dinlememe bile gerek yoktu. Ölü insanı gördüğüm gibi her şey açıklığa kavuştu.

"Sen nasıl..." Müdürün şaşkınlığını es geçip ellerim cebimde ölünün üstüne doğru eğildim. Yüz üstü yatıyordu başı yana dönüktü.

Üzerinde pijamaları vardı uykusundan kalktığında bu şeyin geldiğini düşündüm ama ileride tam da camın önünde düşürdüğü bir su bardağı vardı.

"Kapı zorlanmış ve evden bir şeyler çalınmış..."

"Hırsızlık olayı falan değil bu" diye araya girdim. Kızın yüzü paramparça olmuştu ve bir gözü fırlayıp gitmişti. "Onu defalarca kez yere vurarak öldürmüş." Hala otururken başımı arkaya çevirip Müdüre baktım.

"Ne onu yerden yere vuracak ki..." Olay yeri inceleme başkanı alayla güldüğünde Müdür onu susturdu. "Hepiniz çıkın."

"Anlamadım?" Adam şaşkınlıkla sordu. "Çıkın hepiniz. Changbin herkesi dışarıda tut." Konuştuğu adamdan aldığım sinirli bakışlar beni gülümsetti. Bu olay yerinden ikinci kez çıkarılışıydı. Tatlı insan gururu tabii ki de kırılacaktı.

Olay yeri ekibi eşyalarını da bırakıp apartmanın merdivenlerine doluştu. Aşağı kadar inerken onları dinledim ve o sırada etrafa bakmaya devam ettikçe her şey dahada yerli yerine oturuyordu.

Müdürün Changbin dediği genç çocuk binanın ana giriş kapısını örtüp ikimizi orada bırakana kadarda sessiz kaldım.

"Eeee ne olmuş burada?" İlk konuşan Müdür oldu. "Açık camın önündeki parçalanmış bardağı görüyor musun?"

"Evet." Hafifçe o tarafa yürüyüp konuştu. "Kendini savunmak için hırsıza attığını söylediler..." Durması için elini kaldırdım.

"Az önce de kapıdan girdiğini söylememiş miydiler?" Bir şeyleri fark etmiş gibi durup düşündü kollarını önünde bağlamıştı.

"Ne olmuş o zaman? Senin dahiyane fikrin ne?"

"Fikir değil Jisung-ssi gerçekler. Uyumaya hazırlanıyormuş ama öncesinde başka bir şey yapmaya karar vermiş. Dünden yola çıkarsak sanırım fotoğrafa bakma ihtiyacı hissetmiş..."

Modern Çağ Vampiri ✔️ (Minsung)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin