2.5

713 121 33
                                    

Aldığımız acil aramayla tarif edilen yere ulaşmamız neredeyse iki saatimizi almıştı. Yol sandığımdan daha sakin geçti. Aramızda olanların bize olumlu bir etki yaratacağını düşünmüştüm aslında öyle de başlamıştı.

Karakoldayken oldukça ilgili davrandı ve çoğu ihbarı okuyup ortak yönleri gruplamam konusunda bana yardımcı oldu. Ama arabaya bindiğimizde her şey değişti.

Öne yanıma oturdu ama oraya bakmasam yanımda olduğunu unuturdum. Dalgınca dışarıya bakıyordu ve gözleri giderek donuklaşıyordu. Ani bir şoka girmiş gibi hareketsizdi ama sorularımı basitçe cevaplıyordu.

"Felix ne dedi?"

"Birilerini bulduğunu söyledi."

"Ama Hyunjin değil?"

"Değil."

"Peki kim?"

"Başkaları." Daha fazlasını öğrenmek istiyordum. Mesela neden Felix'in onu telefonla aradığını. Genelde böyle bir şeye ihtiyaç duymadığını söylerdi. Şu zihnin içinden konuşma işi falan.

Ama bu sefer onu aramıştı ve sesi oldukça sinirli geliyordu. Oysa daha önce ona karşı sesini yükselttiğini bile görmemiştim.

"Buradan. İlk sağa döneceksin." Aklımda fazlaca soru vardı ama isteksiz cevapları beni susmaya itti. Belkide şu an konuşmak için iyi bir an değildi. Ona biraz zaman mı tanımalıydım? Yaşanan her şey çok ani mi olmuştu?

"Şu çınar ağacının altında dur." Orman yoluna saptığım için sarsılarak ilerliyorduk. Dediği yere geldiğimde kontağı kapatmadan arabadan indi.

Anlamlandıramadığım bir telaşla aracı kilitleyip peşine takıldım. Kötü bir şey olmadığını umuyordum. Ya da kendini hala suçlu hissediyordu.

"Nereye gidiyoruz?" Kondisyonum iyi olmasına rağmen hızına yetişirken zorlanıyordum. "Bilmiyorum. Bir çeşit yuva." Yuva. Yine asla anlayamadığım garip terimler.

Giderek sıklaşan ağaçların arasından baş döndürücü bir hızla geçtik. İtiraz etmeden ona ayak uydurdum ve hemen arkasından geldim. Biraz sonra zaten aniden kararıp kuruyan ağaçlarla açık bir alana çıktık.

Sanki ormanın belli bir bölgesi yakılmış gibi iki katlı eski kulübenin çevresi kuraktı. Geçtiğimiz kısımların hayat dolu havası aksine burası leş gibi bir kokuyla çevriliydi.

Ani bir tepkiyle burnumu tuttum. Minho ise gözlerini kapadı ve yüzünü buruşturup soludu. "Berbat kokuyor." Boğuk çıkan sesimle konuştum. Bizi gören Felix çoktan ilerideki kalabalıktan uzaklaşıp yanımıza ilerledi.

"Ölüm kokuyor." Dediklerini şaşkınlıkla dinledim ama daha fazlasını soramadım. "Hyung! Neden beni duyman bu kadar uzun sürdü?.."

Göz göze geldiğimizde lafını kesti. "Ah demek ki bu yüzden." Bana bakarak dediklerine anlam veremedim. Onu duymasına nasıl engel olabilirdim?

"Kısa kes. Olay ne?" Sözleri Felix'in gözlerini şaşkınlıkla büyütmesine sebep oldu. Aynı şekilde ben de bu tavrını garip bulmuştum. Ses tonu aşırı düz ve kabaydı.

"Bir... birkaç kişiyi bulduk." Büyük bir kırgınlıkla konuştu ve giderek sessizleşti ama Minho hala tepkisizdi. "Birkaç kişi kim?"

"Daha önce kayıp ilanı verilen dört kurt. İkisi kadın ikisi erkek biri ise henüz genç bir yeni doğan." Asla onu dinlemiyor gibiydi ilgisi daha çok etrafta ve ilerideki kalabalıktaydı.

"Bulunanlarla konuşabilir miyim?" Bizden uzaklaşan Minho'ya bakarken cevap verdi. "Ha? Evet tabii."

Yanlarından geçip onları geride bıraktım. İki gri büyük kurdun ormana daldığı yerde geride kalan bana en yakın ve tanıdık gelen Jeongin'di.

Modern Çağ Vampiri ✔️ (Minsung)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin