02 Mayıs 2006

396 9 0
                                    


02 Mayıs 2006


Biliyorum, dünü tam anlamıyla pas geçtim. Kapkara bir gündü. Geçen yılki Cumhuriyet Bayramı'ndan beri hiçbir günü ıskalamadım aslında. Tabii ki bir özre gerek yok, ama yazınca rahat hissediyorum kendimi. İçimdeki ses bu aralar en fazla tahammül edebildiğim ses diyebilirim.


Dün geceyi muayenehanemde kanepede geçirdim. Eve giderek o eleştiri dırdırlarını çekemezdim gerçekten. Burada en azından birkaç kadeh içip yarım kalmış işlerime bakabilirim.


Leyla'yı anlamak için epey zaman harcadım bugün. Kadınlar o kadar anlaşılmaz ve sorunlu varlıklar ki. Çok mantıksızlar. Evde daha fazla vakit geçirmem gerektiğine dair sızlanıp duruyor. Sonra da bu anı fırsat bilerek hayatımı karatmak için elinden geleni yapıyor. Ne kadar içtiğime dair sorgular neticesinde, şişenin dibini görüp uyuyasım var her gece. Leyla her kadın gibi aslında çok zeki ve defalarca onun bu saçma tavırları hakkında konuşmamıza rağmen hiçbir şey değişmedi hayatımızda. Aksine, gitgide yoğunlaşıyor bu durumlar. Bu şekilde daha fazla yoluma devam edebileceğimi düşünmüyorum.


Dün gece bana neler yaptığına dair tam bir örnek an yaşandı. Birkaç arkadaşla iş çıkışında bir şeyler içmek üzere bir bara gitmeye karar verdik. Hastanede yaşadığım stresi eve gitmeden 1 saat önce atmam gerekiyor.


Saat 19:30 gibi evde olacağıma dair mesaj attım. Böylece çocuklarım yatmadan önce onlarla biraz vakit geçirebilecektim. Peki, o koca götlü canavar ne yaptı? Çocukları saat 7 gibi erkenden yatırdı. Neden? Ailemizin psikiyatrıyla görüşmüş, bu akşam benim "alkol problemim" ile ilgili konuşacakmışız. Çok sinirlenmiştim. Esenoğlu mu neydi ismi hatırlamıyorum. Salonda oturmuş kahvesini yudumluyordu. Orospu çocuğu içmiyor bile. Normal bir psikolog alkol tüketir kardeşim. İyi viskiden ya da rakıdan anlar. Gecemin içine ediyorsan madem, alkol eşliğinde olsaydı bari.


"Kardeşim," dedi. Şerefsiz, benden olsa olsa bir iki yaş büyük, samimiyet kuracağım diye bana kardeşim diye hitap ediyor. "Ailene acı çektiriyorsun." Yüzünde sanki ayağının üzerinden arabayla geçmişim gibi ıstırap dolu bir ifade var.


"Acı çekmek mi," diye sordum. "Evin içine şöyle bir göz atsana. Yeni mobilyalara baksana. Leyla'ya baksana sen. Az beslenmiş gibi mi görünüyor? Acı mı görmek istiyorsun? Benimle bir gün hastaneye gelsene. Acı neymiş orada göreceksin. Size gerçek ıstırabı orada gösterebilirim. Bu lanet şehirde iş bulamayan onca insanı göstereceğim size. Taksim'in ya da Beyoğlu'nun arka sokaklarına bir göz atsana. Orada çöp kutularındaki yemek artıklarından beslenenler var. Onlar acı çekiyor. Karım ve çocuklarım acı çekmiyor."


"Bu ailede acınası birisi varsa, o da benim," dedim. "Her gün hasta ve ölen insanlarla muhatabım. Sonra eve geliyorum ve karşımda sürekli tartışmak isteyen ve hiçbir şey beğenmeyen bir kadın beliriyor. Hiçbir şeyimden hoşnut olmayan bir kadın. İstersen sen bir denesene böyle yaşamayı?"


Hikâyeyi benim açımdan dinlemeye pek niyeti yoktu. Leyla, onu benden önce yalanlarıyla çoktan doldurmuştu. O bilimsel zırvalıklarına devam ederken ben mutfağa gidip kendimi serinlettim. Elimdeki viski kadehiyle yaklaşık bir 15 dakika sabırlı bir şekilde kendisini dinledim. Daha sonra kibarca bitip bitmediğini sordum. Halletmem gereken bir işim vardı. O yüzden onun gitme vakti geldiğini düşünüyordum.


Ben "sorunlarımla" yüzleşmeyi ve tedavi görmeyi kabul etmediğim sürece evi terk etmeye niyeti olmadığını söyledi bana şerefsiz. Benim açımdan iki sorunum olduğunu söyledim. Çözümlerini de akabinde sundum: Boşanma ve psikolog ücretini ödememe.


Bana kalsa o hıyarı yakasından tutup dışarı atmamam için hiçbir sebep yoktu. Sanırım Leyla buna kesinlikle itiraz ederdi. Böylece, ayağa kalkıp ceketimi kaptım, "Senin gitmene gerek yok," dedim, "Hatta bütün gece burada kalabilirsin. Kanepede ya da yatağımda bile yatabilirsin, istiyorsan. Korkma, aldatılma gibi bir durumum yok. Yanında karımın yattığını bile anlamazsın."


Bara geri döndüm. İçeri girdiğim anda kendimi daha iyi hissettim. Bar değildi aslında. Daha çok meyhane görünümlü bir yerdi burası. Tabureleri rahatsız ve içkileri az da olsa sulandırılmıştı. Ama burayı gitgide daha çok evim gibi görmeye başlıyordum. Az önce çıktığım yer pek evim sayılmazdı. Oysa burada kimse kadehlerimi saymıyordu. Sigaramın külü yanlışlıkla yere düşse bile karışan yoktu burada. Argo konuşunca bana tuhaf tuhaf bakan gözler yoktu.


Bora ve Fırat hâlâ bardaydı. Ve tabii ki Berna da barın diğer tarafıdaydı. Beni gördüklerine ve geri dönmeme mutlu olmuşlardı. Evden kaçış hikâyeme çok güldüler. Bu barın duvarları kaç acınacak erkek hikâyesine tanıklık etmiştir kim bilir?


Şarkılar söyledik, şamata yaptık. Babası bardan çıktıktan sonra Berna'yla dans bile ettim. Hatırladığım kadarıyla barın kepenklerini biz indirdik.


Bir Seri Katilin Günlüğü - Uyanış (Kitap olarak yayınlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin