8. Bölüm ''Tek''
Tehlike. Büyük ihtimalle peşimi hiçbir zaman bırakmayacak olan temel bir şeydi. Sebepsiz bir şekilde ruhumdan kopan her bir parçanın, kurbanı olduğu mevki ortaydı, başka bir adrese yolu düşmüyordu. Bir kez bile aşk acısı yaşamamış olmam, bu tarz bir acı ile karşılaşmayışım edindiğim sorunları çok daha az benimsememe sebep olurken bir yandan da buna şükür ediyor olmam garip bir çelişkiyi ortaya çıkarıyordu. Bazı insanların aksine, aşk acısı kadar ufak bir şey yaşamak istiyordum. Bunun dozacı daha az ve daha huzurlu geliyordu.
Bakire oluşum hayatımın merkezinde olan bir durum değildi. Zamanı gelince doğruyu kişiye kendimi teslim edeceğimi, doğru kişi olmayacak olsa bile bir şekilde benliğimi, ellerine bırakabilecek kadar güvendiğim birine sakladığımı bildiğim, en doğru şekilde ortadan kaybolmayı bekleyen bir parçamdı. Fakat bir gece, sadece bir gece, bir adamın çıkıp üzerinde çok düşünmediğim ilklerimi elimden alışı canımı olabilecek her şeyden daha fazla yakmıştı, bunun önüne geçecek başka bir acı daha bilmiyordum.
Ve bunlarla tek başıma savaşıyor oluşum beni güçsüz kılan bir diğer etmen olma özelliğini taşıyordu.
Yanımda biri olursa tüm savunma mekanizmam yerle bir olacakmış gibi hissediyordum, ruhum sadece bana itaat etmeliymiş gibi. Ama yorulmuştuk. Ruhum da, ben de zihnen çökmüş ve tüm savaşı sadece bedenimize yüklemiştik. Sanıyorum o da çok yorgun hissediyor olmalıydı ki, gülümsemek; hatta mimik oynatmak adına her şeyi geri de bırakmıştı. Kalbe değen içten bir davranışımız yoktu.
Öyleki; küçüklüğümden beri ufak tefek kazalar yaşamam haricinde şuan yaşadıklarım hayatımın en büyük ikinci tehlikesi olma özelliğini taşıyordu. Ve ilkine nazaran bu sefer korkmuyordum.
Büyük, siyah bir arabanın içinde, ellerim arkadan bağlanmış bir halde tutsak edilmiştim lakin kalbim son derece normal bir hızda atıyordu. Galiba bu sefer ölmeye çok yakın olduğum düşüncesiyle rahatlamıştım.
Hiçbir zaman intihar edecek cesaretim olmamıştı. Genelde elimde bir bıçakla bileklerimi önüme sunardım lakin o bıçak titreyen parmaklarımın arasında eriyip, yok olup giderdi. İleride beni bekleyen güzel günlerin olabileceği düşüncesiyle kaçıyordum hep. Fakat ölüm, başka birinin elinden gelirse daha kolay olacakmış gibi hissettiriyordu.
Kendi hayatıma kıyamayacak kadar korkaktım.
Belki de yaşamaya karşı derin bir hevesim vardı ve bunu kendime itiraf etmekten çok uç bir noktadaydım lakin yaşamı sevmek düşüncesi bile itici geliyordu. Sürekli acı içinde olup nasıl severdi insan nefes almayı? Ya da bir sınav uğruna burada olduğunu düşünüp içini ferah tutmaya çalışırdı?
Ben bunu başaramıyordum. Aldığım her nefes, gördüğüm her yüz, yürüdüğüm tüm yollar ve daha bir çok şey 18 yıllık hayatıma çok ağır ve kaldırılamaz geliyordu. Sırtımdaki yük, tonlarca olmuş beni yerin çok daha derinlerine sokarken en son ne zaman eğlendiğimi unutuyordum.
Ama sorunlarımın tamamını meydana getiren olay da buydu ya. Hatırlamak istemiyordum.
Yalnızlığımı içimde biriktiriyor olmaktan memnun olmam, bir daha asla kurtulamayacağımın bir göstergesiydi. Güzel günler çok uzaktaydı ve ben beklemekten yorulmuş olduğumu biliyordum.
Artık, ikinci kez ölmek istiyordum.
İkinci ölümümü beklemeyi değil.
İçinde bulunduğum araba çakıl taşları nedeniyle sarsılırken aklımdan geçen düşüncelere bir saniye için hayret ettim. Birazdan belki de ölecektim ve bunu gerçekten istiyor olmam ironikti. Ağlamam, sinirlenmem, direnmem gerekirken sakince durmuş, önümdeki siyah boşluğa bakıyordum. Gözlerim kapalıydı fakat uyumayı denememiştim, bunun için fazla tezcanlıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BATAKLIK
Ficção AdolescenteKişinin kalbinde duyguya dair hiçbir şey kalmamışsa bedenin varlığı anlamsızdı. Önce kalbe dokunmadan direk tene değen eller gerçek bir insana değmiş sayılır mıydı? Ya da gördüğü manzara karşısında parıldamayan gözler bomboş bakışların kurbanı olduğ...