Öncelikle, bu bölüm biraz geç geldi. Ama neler yazacağımı bilemiyordum. Benim için çok zor ve üstesinden gelmenin imkansız göründüğü bir bölüm oldu şahsen. O yüzden kendimi hazır hissedene kadar klavyeyle bütünleşmem gibi bir seçenek sunamadım önüme.
Hala çok büyük tereddütlerim var, o yüzden ne olur düşüncelerinizi bana iletin.
Yorumlarınıza çok fazla ihtiyacım var!
İthaflara da gelirsek;
Bu bölümü; mervee_pk adlı kullanıcıya ithaf etmek istiyorum.
Ayrıca yorumlarından dolayı; hilalsudeinan , nazliabaci , aloneangel01 , sacmasalakhikayeler adlı kullanıcılara teşekkürler!
Ama tabii ki benim en büyük bebeğime wonder-struck13 (adaşım, en yakın arkadaşım, Gizem) her türlü desteğinden dolayı yüz binlerce kez teşekkürler! (Okuyacak hikaye arıyorsanız, onun hikayesine bakabilirsiniz. ^_^)
İyi okumlar! Yorumlarınızı bekliyorum!
12. ''Zirve''
Bundan bir yıl öncesine kadar oldukça duygusal biriydim. Genelde, bir filmin en hafif duygu yüklü yerinde dahi ağlardım veya uzun bir süre etkisinden çıkamayacak kadar içinde bulurdum kendimi. O kadar fazla kapılırdım ki filme, bir kaç gün boyunca kafamda başka gidişatlar yaratmaya çalışır ya da sonlar kötüyse unutmayı yeğlerdim.
Sonra kontrol edilemez bir şekilde kendi hayatımda da yörüngenin tepetaklak olabileceğini ve hiçbir şey için, hiç kimse için üzülmemem gerektiğini kavradım. Kendim için bile üzülmeyecektim. Çünkü bunun için fazla kısa ve de fazla acı dolu bir hayat yaşıyorduk. Eğer yaşadığımız her kötü anı için üzülmemiz, kafa yormamız gerekseydi, hiçbir zaman mutlu olamayacağımızı biliyordum. Çünkü hayat o kadar garip işliyordu ki, herkes çekebileceği kadar acı içinde oluyordu.
Benim acım konusunda biraz bonkör davranılmıştı ama sanırım ve ben üstesinden gelmeyi başaramıyordum.
Kendim için üzülmüyordum. Belki de bazı şeylerin bedeliydi bunlar. Belki anne ve babama karşı, hissettiğim nefretin bana geri dönüşünü bu şekilde görüyordum. Asla adlandıramazdım fakat yine de tüm bu acının bir sebebi olmalıymış gibi hissediyordum. Bu çok katı bir bedeldi belki de ama... yine de bir şeylerin bedeli olmalıydı.
Dümdüz, hiçbir neden yokken kötü bir şanstan dolayı bunu yaşamış olmayı kabul etmek istemiyordum. Bu dünyaya olan tüm inancımı kaybettirirdi. Adaletin varlığına dair olan tüm düşüncelerime bıçak saplardı.
Gerçi, adalet de çoğu zaman herkese uğrayan bir şey değildi. Hakan hocanın ölümü de tamamen adaletsizliğin pençesine takılmış bir olaydı. Ya da Ali denen adamın. İkisinin de evinde bekleyen çocukları vardı ve artık onların bir babaları olmamasının nedeni olan kişiye dün gece sımsıkı sarılmıştım.
Şu an uğruna bir anma töreni hazırlanan adamı, öğrencilerinden en son ben görmüştüm. Ölüm anında oradaydım ve katili biliyordum.
Polis deli gibi arıyordu fakat bulunacak bir delil yoktu ortada. Bunu da nasıl yaptıkları hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bu işin peşinin bırakılmayacağını söylemişlerdi ama nasıl? Hakan hocanın yanlış işlerle ilgilenmediğine içten içe emindim. Yanlış bir olaya kurban gitmiş olmalıydı. Onun kadar iyi niyetli bir insanın, kötü işler içerisinde olabileceğine dair herhangi bir mantık oturmuyordu kafamda. Öyle bir insanın öğretmenlikle işi neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BATAKLIK
Fiksi RemajaKişinin kalbinde duyguya dair hiçbir şey kalmamışsa bedenin varlığı anlamsızdı. Önce kalbe dokunmadan direk tene değen eller gerçek bir insana değmiş sayılır mıydı? Ya da gördüğü manzara karşısında parıldamayan gözler bomboş bakışların kurbanı olduğ...