arrow

125 14 23
                                    

Karanlık çöktüğünde daha fazla ilerleyemeyeceğimizi anlamış, büyük ağacın altına sağınmıştık. Gece boyunca Amy uyurken Edwin ile nöbetleşerek uyumuş -buna uyku denilmezdi- en azından biraz da olsa dinlenmiştik.

Günün ilk ışıklarıyla kaldığımız yerden devam etmek için hazırlanıyorduk. Zorundaydık.

"Çok açım."

"Al biraz su iç. Kampa varana kadar idare etmek zorundayız. Yiyecek hiç bir şeyimiz yok."

Edwin'in çaresizliği canımı sıkmıştı.

Sırt çantamda bir şey olmadığını biliyordum, yine de geçen gün bulduğum gibi bir konserve bulmayı umut ederek çantamı açtım. Tişört, bandana, harita, bir kaç ilaç tableti, fener, bıçak ve bunun gibi şeylerden başka, yiyecek yoktu. Avlanmayı bilmiyorduk. Bu da kampı bulmanın bizim için ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu.

"Su ister misin?" Amy'nin uzattığı şişeye baktım. Neredeyse bitmek üzereydi. Bakışlarımı Edwin'e çevirerek "Başka suyumuz var mı?" diye sordum.

"Son iki yarım şişe."

"Harika."

Oturduğum yerden kalktıktan sonra çantaları sırayla yüklendim. Ne kadar erken hareket edersek o kadar iyi olacaktı. Bu gece de 'kampı bulamazsak' diye bir ihtimal yoktu.

"Bugün ki tek amacımız kampı bulmak. Ne olursa olsun birbirimizin yanından ayrılmayacağız ve dikkatli olacağız." Çantamdan çıkardığım bıçağı Amy'e uzatarak devam ettim. "Bu sende kalsın."

"Daha önce hiç kullanmadım."

"Ama bir gün kullanacaksın. Hadi al, kemerine tak."

Boş bakışları bıçakla aramda giderken tuttuğum nefesi bıraktım. Henüz çocuk olabilirdi fakat kendisini korumayı öğrenmesi gerekiyordu. Ormandan sağ çıkması sadece şanslı olduğunu gösteriyordu. Önünde dizlerimin üstünde eğilerek bıçağı kemerinden geçirdim. "İşte oldu."

"Batıya mı gideceğiz?"

Tereddütlerim vardı, yine de içimden bir ses bu yönde ilerlememiz gerektiğini söylüyordu.

"Evet." dedim dizlerimin üzerinden ayağı kalkarken. Elimdeki pusuladan yönü kontrol ederek konuştum. "Bu taraftan."

Ve ilerlemeye başladık.

Güneş en tepede beynimizi kavurmaya devam ederken ağzımı ıslatmak için elimi çantamın kenarındaki su şişesine attım. Plastiğin dibinde kalan suyu içmek için kafama dikerken Amy ile bakışlarımız kesişti. Yorgun görünüyordu. Elimdeki şişeyi ona uzattığımda kafasını hayır anlamında salladı. Şişeyi kafama dikip kalan son damlaların bile dilime inmesini bekledim.

"Biraz duralım." dedi, Edwin.

Mola vermeye ihtiyacımız vardı. Onu başımla onaylayıp omzumdaki çantayı yere attım.

"Buraları daha önce gördün mü? Hatırladığın bir şey olursa bize söyle, olur mu?"

"Emin değilim, Hazel. Ormandaki ağaçlar birbirine benziyor."

Başka bir soruyla devam ettim. "Ormanda hiç aylaklarla karşılaştın mı? Silahın yokken kamptan bu kadar uzağa nasıl gelebildin?" Gerçekten merak ediyordum.

"Her zaman onların tersi yönünde yürüdüm ve hiç ses çıkarmadım. Ağaçların arkasına sakladım. Korktuğum zamanlarsa ise Oscar'a sarıldım." Sol elini havaya kaldırdığında Oscar orada değildi. "Oscar yok."

"Uyuduğumuz yerde kalmış olmalı." dedi, Edwin.

"Hayır. Az önce elimdeydi. Yolda düşürmüş olmalıyım. Geri dönelim."

the walkers •zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin