sacrifice

116 17 9
                                    

Huzursuzca yerimde kıpırdandım. Gözlerimi kapattığım an, bir çift ela göz beliriyor ve zihnimde söylediği cümle yankılanıyordu.

"Sana alışmaktan korkuyorum."

"Sana alışmaktan korkuyorum."

"Sana alışmaktan korkuyorum."

Uyuyamıyorum. Kafam karmakarışıktı. Göğsümde büyük bir ağrı hissediyordum.

Bana nasıl böyle bir şey söyleyebilmişti? Beni görmezden geldiği, terslediği hatta zaman zaman öfkeli sesini yükselttiği bir haftayı geride bırakmıştım. Bu bir haftanın sonunda bana karşı duyguları pozitif yönde değişemezdi. Bu imkansızdı. Benden nefret ettiğini bile düşünmüş bu yüzden kamptan gideceğimi her dakika ona hatırlatmıştım. Fakat gitmemi istemediğini ve bana alışmaktan korktuğunu söylemişti.

Ona, alışacağı hiç bir şey vermemiştim.

Duygusal anlamda bana bağlanmış olamazdı. Eşini yeni kaybetmişti. Zayıflık hissediyor olmalıydı ya da belki...belki de amacı zayıflığımdan faydalanıp silahlar için yeni bir anlaşma yaratmaktı. Bilmiyorum. Jake'in söylediği gibi güven problemleri yaşıyordum. Hiç bir şey bilmiyorum! Tek bir şey hariç. Emin olduğum tek şey varsa o da ne kadar aptal olduğumdu. Tanrım. O kadar aptaldım ki! Çadırdaki o saçma yakınlıktan ve sözlerinden sonra hiç bir tepki vermemiş koşar adımlarla çadırdan çıkmıştım. Ondan kaçmıştım. Evet. Tam olarak yaptığım şey buydu, kaçmak.

Zihnimde canlanan anıdan kurtulmak için bedenimi diğer tarafa çevirdim ve dizlerimi karnıma çekerek kafamın altındaki yastığa sıkıca tutundum.

Şimdi ne yapacaktım?

Konu sadece Zayn de değildi. Büyükbaba Jake, benim için bir başka sorunu oluşturuyordu. Kim ölmüş eşine benzeyen birini her gün görmek isterdi ki?

Ve tekrar sola döndüm.

Artık dönmekten sıkıldığım için uzandığım yerden kalkarak dik bir konum aldım. Temiz havaya ihtiyacım vardı. Gecenin bir yarısı, henüz daha yeni bir saldırı atlatmışken -Olivia'dan bahsediyorum- tek başına dışarı olmak ne kadar mantıklıydı bilmiyorum fakat boğulmaya başlamıştım.

Usulca ayağı kalktım. Sessiz olmasını umarak dikkatli bir şekilde bez kapının fermuarını aşağı indirdim ve kendimi dışarı attım.

Hiç kimse yoktu.

Göle inmeyi düşünsemde sınırları zorlamamak için sönmüş kamp ateşinin etrafındaki kütüklerin birine oturdum.

Keşke babam burada olsaydı diye geçirdim içimden. Bu boktan dünyada küçük bir kız çocuğu gibi ona sığınmak istedim. O, bizim için en doğru kararı verirdi. Ama artık bu imkansızdı. Düşünceler, sorunlar ve sorumluluklarımla baş başaydım.

"Neden buradasın?"

Karanlıktan gelen ses irkilmeme sebep olmuştu.

"Uyuyamadım."

Zayn olmadığı için şanslıydım. Onun dışında herkesin uyuduğunu sanıyordum.

"Sen? Sen burada ne yapıyorsun?"

"Uyku tutmadı." Başımı belli belirsiz salladım. Başım ağrıyordu. Yine de neden uyuyamadığını merak etmiştim.

"Bir sorun yok değil mi, Niall?"

"Hayır..." Devam edecek gibiydi. "...yok bir şey. Sen anlat."

Anlatacak çok şeyim vardı fakat aynı zamanda yoktu. En yakın arkadaşı hakkında onunla konuşmam doğru olmazdı.

the walkers •zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin