Zayn'in aldığı çılgın kararı sorgulamadan Niall'ı çatıda bırakmış tırmandığımız merdivenlerden ara sokağa geri inmiştik. Çöp konteynırının arkasında saklanırken caddeye çıkmak için uygun anı bekliyorduk.
"Her şey planladığımız gibi olacak. Panik yapmak yok. Markete ulaşana kadar yanımdan sakın ayrılma. Adeta tek bir bedenmiş gibi ilerlemeliyiz."
Ne kadar mantıklıydı bilmiyorum fakat kafamı sallayarak onu onaylamıştım.
Ardından caddeye ilk çıkan Zayn oldu. Hemen arkasındaydım. Korkunun yanı sıra bizi nelerin beklediğimi bilmeden ilerlemenin kavurucu ateşi, bacaklarımın titremesine neden oluyordu. Bu güne kadar kapıldığım heyecan sırandandı, hiç bir şeydi. Aylaklarla çevrili olan şehir merkezi ise korkunç bir işkenceydi. Silahıma sımsıkı sarıldım. Yalnız başına gezen aylakları öldürmek zor değildi, tek korkum bir sürünün ortasında kalmaktı. Her adımda fark edilmemek için Tanrı'ya dua ediyordum.
Adımlarımızı sıklaştırarak ilerlemeye devam ettik. Üzerime gelen aylağı fark ettiğimde belimdeki bıçağa ulaştım. Kafatasına bıraktığım darbeden etkilenmemişti. Üstelik bıçağımı geri çekemiyordum. Durumu fark eden Zayn, elindeki bıçağı kadının şakağına kolay bir şekilde saplayıp geri çıkararak bana döndü. "Tam dönüşmediği için kafatası hala sert olmalı. Şakağına hedef al."
İçim yine dehşetle doldu. Tam dönüşmediği için... merkeze inmiş ya da burada yaşayan başka insanlar olabilirdi.
"Her ihtimale karşı, üzerimize onların kanını sürmeliydik."
Tiksintiyle yüzümü buruşturdum. "Umarım buna hiçbir zaman gerek kalmaz."
"Kamufle olmak için..." kolumdan tutarak beni, arabanın arkasına çekti. "Giderek artıyorlar."
Dizlerimizin üzerine eğilmişken öne doğru bir adım attı ve yola baktı. İç güdüsel olarak bende bakmak istedim. Arkamı döndüğüm sırada üzerime eğilmiş aylakla karşılaşmıştım. Tiz çığlığım sokakta yankılanırken kafasına saplanan ok, yere serilmesine neden olmuştu. Bakışlarımı çatıdaki Niall'a çevirdim. Çatının bize yakın olan köşesindeydi. Tanrım. Ölecektik.
"Buradan hemen gitmeliyiz."
Aylağın kafasındaki oku çekip çantamın kenarına geçirken ayağı kalktım. Koşmaya başladık.
"Çığlık atmaman gerekiyordu."
İlk defa bu kadar yakınımda bir aylak görmüştüm. "Refleksti."
Bana düşmanlık dolu bir bakış attı. İçimde şiddetle yükselen bir duygu oluştu, o an. Kanımda mayalanan şey, öfke ya da korku değildi. Mahcubiyet? Utanmak? Kendimden tiksiniyordum. Üç gündür sıklaşan hatalarım, sadece bana değil çevremdeki insanları da tehlikeye sürüklüyordu.
İster istemez arkama baktım. Sürüye dönüşmeye başlayan aylakların hedefindeydik. Onları yavaşlatmak umuduyla en öndekileri hedef aldım.
"Ateş etme. Sadece koş. Market hemen solda."
Söylediğini yaptım. Ne tuhaf ki karmaşık duygularım, beni düşürmek yerine hayatta kaşma iç güdüsüyle kızışmıştı. Görüş açımıza giren markete koşarken bacaklarımın artık yandığını hissedebiliyordum. Kısa bir süre içinde - bir kaç aylak öldürerek- markete ulaştığımızda Zayn kapıyı ittirdi ve içeri girmem için kenara çekildi. Büyük cam kapının ardından ikinci kapıdan da geçtikten sonra kapıyı kapattı. Bakışları bir şey arıyormuş gibi etrafta gezinirken iç içe geçmiş market arabalarını kapının önüne çekti.
"Çok fazla vaktimiz yok. Kapılar ne kadar süre dayanır bilmiyorum. Acele etmeliyiz."
"İlaçları ben alırım." dedim ve marketin içine adımladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the walkers •zm
FanfictionDünya'nın sonunda, yeni bir dünya için. @besameoldlover #zombies 290323