guns

138 14 8
                                    

Saatlerdir karavanın girişinde, kendime ne kadar salak olduğumu hatırlatırken gözlerim kapalı bir şekilde basamakta oturuyordum. Güneş her gelen dakika biraz daha kaybolurken ümitlerim tükeniyordu. Zayn, beni çadırdan kovmadan hemen önce Liam'ı çağırmış hararetli bir şekilde konuşmaya başlamışlardı. Varlığımdan rahatsız olduğu ilk dakika da ise dışarıda beklememi söylemişti. Aynı zamanda karavana girmeme de izin yoktu.

Gözlerimi açıp öylesine çevreye baktım. Hiç kimse yoktu. Kampta geldiğimizde karşılaştığım Lucas bile ortadan kaybolmuştu. Öfkem ve endişem insanları huzursuz ediyor olmalıydı.

Kafamı ellerimin arasına alarak bakışlarımı yere sabitledim. Aptaldım. Çok aptaldım! Nasıl böyle bir hata yapabilmiştim? Tek güvencemiz olan silahları, ormanda aylakların arasında ve belki de hayatta kalan diğer insanlara bırakmıştım. Edwin'i kurtarmanın tek yolu, merkezdeki markete inmekti. Silahımız olmadan bu çok tehlikeliydi. Güçsüz ve yalnızdım. Bu dünyada tek başına hayatta kalamayacağımın farkındaydım. Edwin yanımdayken daha fazla güvende hissediyordum. Ona belli etmesemde yanımda saçma konulardan bahsederek yürüdüğü zamanlar iyiydim, kendime güvenim vardı ve hiçbir şey korkutucu gelmiyordu.

Huzursuz bir şekilde ayağı kalktım ve karavanın önünde dolanmaya başladım. Eğer biraz daha burada beklemeye devam edersem, kafayı yiyecektim.

Çadırın fermuar sesi kulaklarıma dolduğunda hareket etmeyi kesip bakışlarımı çadıra sabitledim. Önce Liam, arkasında Niall ve en son Zayn çıkmıştı. Bakışlarımız buluştuğunda ciddi, güçlü ve bir o kadar da korkusuz görünmeye çalıştım.

"Sen karavana geç, Liam." dedi bakışlarını benden ayırmadan. Bunun üzerine Liam, onu onaylamış yanımdan karavana doğru adımlamaya başladı. Ona kaçamak bir bakış attığımda yüzünde acıyan bir ifadeyle bana baktığını görmüş, bunu fark ettiğimi anladığında ise gözlerini kaçırarak hızlı bir şekilde yanımdan geçmişti.

Zayn, Niall ve ben kalmıştık.

Onlara doğru bir kaç adım attım. "Toplantınız bitti mi?" diye sordum. Sesimde alay ve liderliğine karşı saçma bir ima vardı.

"Bir şeyler ye, sonra ormana gireceğiz."

Ne kadar aç olduğumu unutmuştum. Bir dakika.
Ne? Böyle bir cevap beklemiyordum. Yüzümdeki ukala ifadeyi silip sakin bir şekilde tam karşısına geçtim. "Daha sonra merkeze gidecek miyiz?"

Hava kararıyordu ve bu onlar için sorun yaratırdı, biliyorum.

"Liam, Taylor'dan bilgi almaya gitti. Eğer ilaçlar gece için yeterli olacaksa merkeze gündüz gitmemiz daha iyi olur." desi durgun bir şekilde. İçeride ne konuşulmuştu ve o neden bu kadar anlayışlı davranıyordu?

"Üçümüz mü olacağız?"

"Evet. Tabii eğer, Niall ya da bana zarar vermezsen."

Dalga geçer gibi konuştuğunda kaşlarımı çattım. İşte gerçek, Zayn. Buradaki insanlar ona nasıl tahammül edebiliyordu?

"Eğer, Niall yanlışlıkla birimizi vurmazsa kampa tek parça halinde dönebiliriz."

"Sikeyim." diye mırıldandı, Niall. "Çok sıkıldım bu imalardan. Ormana birlikte gideceğiz ve..." bakışları Zayn ile benim aramda gezindi. "Tek parça halinde dönmek istiyorsanız, önce birbirimize güvenmemiz gerekiyor."

Haklıydı. Yine de kendime söz geçiremiyordum. Sessiz kaldım, kaldık. Yaklaşık beş dakika süren korkunç sessizliği, karavandan çıkan Liam ve Jake bozmuştu. Meraklı gözlerle onlara bakarken güzel bir şeylere duymaya ihtiyacım vardı.

the walkers •zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin