the camp

133 12 16
                                    

Acı ve öfke.

Acı kalbimin etrafını sararken içimde büyüyen öfke onu yıkarak dışarı çıkmak istiyordu.

Ormanda vurulan kardeşim ve onu vuran kişi ile ilerlemeye devam ediyorduk. Bıcağı şah damarına dayamışken onu öldürmemek için tek bir sebebim vardı, Edwin'in hayatı. Sadece kardeşim için onu öldürmemiştim. Kamptaki doktora ihtiyacımız vardı ve yanına varmak pahasına, ona katlanmak zorundayım.

Gözümden yanağıma süzülen damlayı hızla elimin tersiyle silip omzuma yaslanarak yürüyen Edwin'e baktım. Acı çekiyordu. Korkuyordu. Edwin ölmekten korkardı. Bulunduğumuz durum içinde ölerek kurtulamayacağını biliyordu. Biliyorduk. Bedenlerimiz yeniden doğacaktı. Beynimize yediğimiz kurşunla, işte o zaman ancak o bizi öldürebilirdi. Hayır. Ona bu olmayacaktı. Hayır.

"Nasıl hissediyorsun?" diye sessizce sordum. Bu soruyu onlarca kez sormuştum.

"İyiyim, Hazel." dedi bıkkın ve yorgun bir şekilde.

Artık attığım her adım dayanılmaz bir şekilde acı veriyordu. Enerjim kalmamıştı ve daha kendimi taşıyamazken Edwin'in yarısı üzerimdeydi.

Bacaklarımda hissettiğim inanılmaz ağrıyla yavaşlayarak durdum.

"Yardım istemediğine emin misin?" diye sordu, Niall. Benden defalarca kez özür dilemesine rağmen onu görmezden geldim ve Liam'a "Kampa daha var mı?" diye sordum.

"Fazla değil, bir kaç işaret sonra orada oluruz."

"İşaret mi?"

"Amy ararken ona bıraktığımız küçük bayraklardan bahsediyorum. Bir iki tane kalmış olmalı."

Sert bir sesle "Dalga mı geçiyorsunuz?" diye çıkıştım. Ormanda başka insanlar olabilirdi. Kötü insanlar. "Bayrakları fark eden başka insanlar olabilir. Kampınızı dağıtabilirler."

"Amy için bu riski almak zorundaydık." Eğilip yerdeki bayrağı ve su şişesini alarak devam etti. "Bayrakları topladığımız sürece sıkıntı olacağını düşünmüyorum. Su?"

Uzattığı şişeyi alıp kafama diktim. Kalanı Edwin'in içmesi için uzattığımda kafasını hayır anlamında salladı.

"Ormanda ne yapıyordunuz?"

"Otoyoldaki aylaklar yüzünden ormana girdik." dedi Edwin, Liam'a.

"Trafikte kalmış içi aylak dolu arabalar...Orman daha güvenli."

Alayla güldüm. "Daha mı güvenli? Arkadaşın kardeşimi vurdu."

"Amy'nin peşinde olan bir aylak sandım. Kaç defa daha söylemem gerekiyor? Tanrım. Özür dilerim. Amy'i korumak içindi."

"Amy'nin hayatını kurtaran kişiyi vurdun."

Niall ilerlemeyi kesip bedenini bana çevirdiğinde durdum.

"Bak ne yapalım biliyor musun? Kampa gidene kadar hiç konuşmayalım, kardeşini tedavi ettikten sonra beni omzumdan vur ve ödeşelim."

Cevap vermedim.

Yürümeye devam ettik. Liam yerdeki bayrakları toplamaya devam ederken sonunda bir kaç çadır görüş alanımıza girmişti. Tanrım.

"Liam ve Niall geldi! Zayn! Zayn!"

Küçük çocuk elindeki dürbünü kenara fırlatıp -Amy'nin bahsettiği Lucas olmalıydı- bize doğru koşarken Amy'de elini Niall'dan kurtarıp koşmaya başladı. Bu çocuğun öğrenmesi gereken çok şey vardı. Her boka koşmamalıydı.

"Kurtulacaksın." diye fısıldadım. Edwin'e baktığımda gözlerinin artık kapalı olduğunu fark ettim ve kendimi bir anda yerde buldum.

"Sikeyim! Yardım edin!"

the walkers •zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin