lake

113 19 13
                                    

Sabahın erken saatlerinde rüzgar tenimi okşarken çakılların üzerine uzanmış gökyüzünü izliyordum.

Henüz kimse uyanmadığı için ve yapacak bir işim olmadığından kendimi gölün kenarına atmıştım. Biraz düşünmek, dinlenmek ve sanırım yalnız kalmak istiyordum. Burada tek başına olmak tabikide güvenli değildi fakat buna ihtiyacım vardı.

Yalnızlığı severdim.

Kapısını kapatıp kulaklıkla müzik dinlerken hayaller kurduğum yalnızca bana ait olan odamı özlemiştim. Bunun yanı sıra alışveriş yapmayı, sosyal medyayı, sabah yürüyüşlerinden önce Hannah'ın taze çekilmiş filtre kahvesini ve sıradan olan her şeye müthiş özlem doluydum. Bu duyguyu kalbimin en derinliklerine gömmüşken beni tetikleyen neydi, bilmiyorum.

Sadece artık yorgun hissediyorum.

Özellikle son günler fiziksel ve psikolojik anlamda beni fazlasıyla yıpratmıştı. Her ne kadar Edwin'e ormandaki aylakları ve merkezi bir şehir efsanesi edasıyla gülerek anlatmış olsamda üzerimde bıraktığı etki günlerce sürmeye devam edecekti. Bunun dışında bir kaç gündür zihnimi kurcalayan düşüncelerin arasına babam katılmıştı. Güvenli bölgenin varlığını, merkezde gördüklerimden sonra kafamdan silmiştim fakat bu, büyük bir detayı atlamama sebep olmuştu. Halka silah açan insanlar, askerdi. Halk bendim, babam ise askerdi. Bu düşünce beni, babam hayatta olabilir hayaline itiyordu. Belkide felaket sırasında sığınacak bir yer bularak yaşamını sürdürüyordu. Belki de bir yerlerde bizi bekliyordu. Bilmiyorum. Hayatta olduğunu düşünmek, içimdeki umut kırıntılarını birleştirirken ikinci defa onu kaybetmek büyük bir yıkım olurdu.

Birisinin geldiğini hissettiğimde umursamadım. Çakıllardan çıkan ses oldukça hızlı ve yere sağlam basan birine aitti, bir aylak böyle bir ses çıkartamazdı.

"Burada ne yapıyorsun?"

Ve bingo! Aylakları ayak sesinden tanıma seviyesine ulaştınız.

"Yalnız kalmak istedim."

Yanıma oturduğunda bakışlarım kısa bir süreliğine onu buldu. Yeni aydınlanmaya başlayan hava, yüzünü gözler önüne seriyordu. Belirgin elmacık kemikleri, uykusuz gözleri ve dağınık saçlarıyla yeni uyanmış gibiydi ya da uyumamış. Çünkü o uykuyu sevmez.

"Her istediğini yapamazsın." dedi sert bir ses tonuyla. Sabahın erken saatlerinde neden bu kadar agresifti? Bunu kaldıramazdım.

Gözlerimi devirerek uzandığım yerde dik bir konuma geçtim. "Senden izin almam gerekirdi, haklısın."

"Öyle bir şey söylemedim."

Cevap vermediğimde devam etti. "Bir sorun yok, değil mi?" Ses tonu, sanki düşüncelerimi okumuş gibi yumuşadı.

"Yok."

"Eğer uyuduğun yerde rahat değilsen...Büyükbaba'yı yanıma alabilirim." dedi, oldukça içten bir şekilde. Gerçekten. Samimiyeti bana geçmişti.

"Jake'i daha fazla rahatsız etmek istemiyorum."

Karavanı Jake ve Edwin'e bırakarak Anna ve Amy'nin çadırına transfer olmuştum. Her ne kadar Jake, karavan üçümüze yeter dese de ona daha fazla rahatsızlık vermek istemediğimden teklifini reddetmiştim.

the walkers •zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin