Görüşüm netleşmezken bulanıklığın arasında Edwin'in yüzünü gördüm. Bakışları bir noktaya sabitlenmiş benim hareket eden gözlerimi fark edememişti. Onu yanımda görmek içimi rahatlatırken yorgunluktan gözlerim yeniden kapandı.
"Artık bir yerde durmalıyız. Arabanın ışığı yanmıyor fakat sesi dikkat çekebilir."
"Sikeyim. Hiç bir şey görmüyorum."
"Telsiz nerede?"
Uğultulu seslerin kime ait olduğunu idrak edemiyordum.
Pencereden sızan güneş ışığı, yüzümü buruşturarak uyanmama sebep olmuştu. Gözüm ışığa o kadar alışmıştı ki her yeri beyaz görüyordum. Uzandığım yerden -sanırım bir yatak- dik bir konuma geçtiğimde nerede olduğum düşüncesi beynime balta darbeleri atıyordu.
İki yatak, hemen yanlarında çelik dolaplar, duvarın tepesinde bulunan küçük iki pencere ve eski bir koltuktan oluşan odaya göz attım. Burası neresiydi? Neden tek başımaydım? Başımda keskin bir acı hissettiğimde ellerimle şakaklarımı ovmaya başladım. Edwin nerede? Herkes nerede?
Yataktan kalkarak kapının olduğu yere ilerledim. Kulpu tutup aşağı indirdiğimde açılmamıştı. Bir kaç kez daha denedim. Kilitliydi.
Omuzlarımı yenilgiyle düşürerek odanın ortasına yürüdüm. Hiç ses yoktu. Bu sırada zihnimde son duyduğum, en baskın olan ses canlandı. Çığlık. Evet. En son duyduğum ses buydu. Biz kamptaydık ve etrafımızı aylaklar sarmıştı. Zayn'in çadırında, Niall ve Zayn ile bekliyorduk. Ben bayıldım. Sadece bayıldım.
Burası ölüm ile hayat arasındaki çizgi, araf olamazdı. Ben öldüm mü? Alaylı bir kahkaha döküldü dudaklarımdan.
"Saçmalama Hazel." dedim kendi kendime.
Eski koltuğun üzerine çıkıp duvarın tepesinde bulunan pencereye uzanmaya çalıştım. Boyum yetmediği için parmak uçlarımda yükseldim. Sırtı dönük iki kişi görüş açıma girdiğinde kapıdan anahtar sesleri geliyordu. Koltuktan yere zıpladım ve belimdeki bıçağıma uzandım. Yerinde yoktu. Sikeyim.
Kapının açılmasını beklerken bir kaç adım geriledim. Fakat odada beliren Edwin, gerginliğimi almıştı.
Kollarımı açıp ona doğru adımladım. "Siktir. Neden beni kitlediniz?"
"Güvende olman için." dedi sarılışıma karşılık verirken.
"Ne güvenliği? Neredeyiz?"
"Bir fabrika."
"Ne zaman buraya geldik?"
"Dün geceki sürüden sonra kampın artık güvenli olmadığını düşünerek arabalara atladık."
Kollarımı ondan çekip bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Bir dakika. Dün gece neler oldu? Bana en başından anlat."
Edwin buradaydı. Sağlamdı. Çığlık kime aitti?
"Karavanda uyuyordum. Bir çığlık sesi duydum. Büyükbaba da uyanmıştı. Pencereye koştuk ve kampta gezen aylakları gördük."
Bunları zaten biliyordum.
"Önce anlamadım. Çığlık atan kişi kamp alanına çıktığında aylaklarda peşinden ilerledi. Ortalık sakinleştiğinde herkes dışarıdaydı. Tek bir kişi hariç..."
Tedirginlikle "Dışarıda kim vardı?" diye sordum.
"Dominic."
"O şimdi nerede?"
Kafasını belli belirsiz sallayarak "Bilmiyoruz." dedi. "Onun hakkında iyi şeyler düşünmek istiyorum fakat... o kadar aylak peşindeyken geceyi ormanda geçirmesi çok zor. Üstelik yaralanıp yaralanmadığını bilmiyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the walkers •zm
FanfictionDünya'nın sonunda, yeni bir dünya için. @besameoldlover #zombies 290323